Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gürsel Tekin ve Ercan Karakaş’ın katıldığı İl Danışma Kurulu, söylem ve tartışmaları nihayet siyasi kulislerden kamuoyuna yansımaya başladı. Basına kapalı olarak gerçekleştirilen toplantıda söz alarak konuşan çok sayıda siyasetçinin açıklamalarında yer alan ifadeler biz gazetecilere kadar ulaştı. Yerel basınla, köşe yazarları ile ilgili olan açıklamalar ise hayli ilginçti.
Yerel basınla ilgili açıklama Dr. Ali Arslan tarafından yapılmış.
Sayın Arslan açıklamasının bir yerinde “Yerel basından nefret ettiğini” dile getirmiş.
Bazı köşe yazarlarının “Çoban Ateşi” diye tutturduklarını da sözlerine eklemiş.
Kendisini nefret noktasına getiren yerel basın bunu nasıl başardı? Bilmiyoruz!
Ama bildiğimiz;
“Çoban Ateşi” diye tüttüren de, tutturan da bizleriz.
Özcan Özgür ve Nejat Altınsoy dışında Çoban Ateşi diye tutturan başka gazeteci yok.
Bu tür açıklamalar bizi derin bir düşünceye sevk etse, hayal kırıklığı yaratsa da aslında iyi oluyor.
CHP’de tüm üyelerin katılımı ile ön seçim istekli yakılan Çoban Ateşi’ni, bir gazeteci olarak tüttürmekle, tutturmakla kaç siyasetçinin hesabını bozduğumuzun da farkına varıyoruz.
***
Bu ilk değil.
Daha önce de sayın Ali Arslan’ın biz gazetecilere yönelik kulağımıza çalınan eleştirileri olmuştu.
İl Danışma Kurulu’nda yerel basınla olan ilişkilerini kısaca nefret olgusu üzerine kuran sayın Ali Arslan’ın bu sözleri “bizi üzmedi” desek yalan olur.
Bu sözlere üzüldük.
Üzüntümü Özcan Özgür’le paylaştım.
Ben CHP’nin üyesi değilim.
CHP içerisindeki yerel statükoyu aşıp, bir sosyalist olarak CHP’ye kaydolmayı ne yazık ki daha başaramadım.
Ama Özcan Özgür CHP’nin kayıtlı üyesiydi.
Biliyordum ki Özcan Özgür, siyasi yaşamının bazı dönemlerinde hatta büyük bir çoğunluğunda sayın Ali Arslan’ı desteklemişti.
Aralarında özel bir ilişki ve hukuk vardı.
Çoğu tartışmada Özcan Özgür, Doktor Ali’ye laf ettirmezdi.
Sayın Arslan’ın İl Danışma Kurulu’nda sarf ettiği sözleri “Sen Doktor Ali’yi birçok kez desteklemiştin, ben mi yanlış biliyorum. Sen bu adama laf ettirmezdin” diyerek kendisine ilettim.
Sonuçta o da üzüldü. Olan bitene bir anlam veremedi.
***
Oysa ben Sayın Ali Arslan’ı destekleyecek bir ilişkinin sahibi değildim. Sayın Arslan’la olan diyaloğumuz gazeteci-siyasetçi boyutundan öteye geçmedi. Benim kendisi ile tek ilişkim bundan bir yıl öncesinde yapılan İl Başkanlığı kongresinde olmuştu.
O süreçte Ali Arslan, henüz Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün’le birlikte hareket etmiyordu. Ya da biz öyle biliyorduk! Sayın Arslan, Mustafa Öztürk’e karşı aday olmuş, kongreye iki adayla, iki liste ile gidilmişti. Sayın Arslan’ın listesinin ilk sırasında da Sayın Ali Gürbüz vardı.
Bir rica üzerine ben kendisine bir seçim bildirgesi kaleme almıştım. Sayın Arslan, il başkanlığı kongresine o bildirge ile katılmış, delegasyona tarafımdan yazılmış o bildirgeyi dağıtmıştı.
Kimse kusura kalmasın.
Şimdi sayın Arslan’ın bu açıklamaları sonrasında ben; “O zaman da yerel basından ve gazetecilerden nefret ediyor muydu” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
***
Seçilebilme gayretinin siyasetten sayıldığı bu süreçte, adaylık için genel merkezin koridorlarının arşınlandığı şu günde; örgüt iradesini yok sayan, atama bekleyen aday adaylarını eleştirmek, seçilebilmenin en temel şartını örgüt iradesi olarak gören, ön seçimle kendi üyesinin karşısına çıkmaktan korkmayan siyasetçilere destek vermek, bir nefrete yol açabilir mi?
Sayın Arslan, ön seçimi desteklediğimiz, parti içi demokrasinin peşinde koştuğumuz için, bizden ve yerel basından nefret ediyor olabilir mi?
***
Bu süreçte CHP örgütleri gibi bizde hayal kırkılığı listemize bir isim daha ekledik.
Örgütü ve diğer gazetecileri bilmeyiz.
Bir anlamı olur mu? onu da bilemeyiz.
Ben kendi adıma, CHP örgütlerinin önseçim gayretlerine hiçbir aşamada katkı koymayan, seçilebilmek adına örgüt iradesini, merkez otoritesi ile takasa hazır olan sayın Ali Arslan’ı artık seçkin bir kanaat önderi olarak görmediğimi bu vesile ile belirtmek istiyorum. Sözlerinin bizi hayrete düşürdüğünü ifade ediyor ve bu defteri sonsuza kadar kapattığımızı belirtmek istiyorum.
Milletvekilliği seçimlerinde kendisine oy vermiş binlerce seçmenden birisi olarak bir daha böyle bir hataya düşmeyeceğimi ve bir gazeteci olarak kimseyi bu hataya sürüklemeyeceğimizi de belirmek istiyorum. 2014 yerel, 2015 genel şeçimleri, bizlerin bu tür hatalardan döndüğü seçimler olacak.
***
Sonlayalım.
Politik alan yani kamusal alan konuşmalar tarafından belirlenen ve sözün geçerli olduğu bir alandır. Sözü söyleyende politik öznedir. Demokrasiden yoksun, diyalogsuz bir kamusal alan bizim sol siyaset anlayışımızca mümkün değildir.
Diyalogların olmadığı, demokrasinin kovulduğu kamusal alan insanı gizliden gizliye yürütülen amaçları gerçekleştirmeye hizmet edecek bir araca başvurmaya kadar götürebilir.
Kim nefret ederse etsin, kim ne derse desin!
Her koşulda ve her zeminde örgüt iradesini ve ön seçimi desteklemeye devam….