Kent Militanı olmamıza az kaldı.
Dünya, şehircilik anlayışını:
“İnsan ve Yerel Kimlikler” üzerine inşa ederken,
Biz: sıradan bir katlı otoparkı;
Bir sanat eseri (!)
Yenilenen kaldırımları;
Modernlik olarak nitelendiriyor (!)
Kentsel proje olarak yutturuyoruz.
Büyük Muğla Projesi’nin özüne;
İnsanı yerleştiremiyoruz…
Yolumuz ne Stratonikeia’ya,
Ne de Afrodisias’a düşmüyor…
Her ikisinin önünden biz;
Tam gaz geçiyoruz…
Tanınmış bir mimarimiz var,
Ama tanınmış bir mimarımız yok (!)
Çünkü mimarlarımızı engelliyoruz…
Kenti planlarken;
Tıpkı diğer sanat dalları gibi (!)
Mimarlık sanatını da ipimize takmıyoruz…
Bu nedenle kentin içinde;
Hem mimari hem de coğrafi bakımdan
Büyüleyici bir esere sahip olamıyoruz.
Sıradan bir restorasyondan,
Seçim Bildirgesi hazırlıyor,
Bir b…k çukurunu
Duyurumluklar da sergiliyoruz…
Kendi ellerimizle;
Zor mahallelerden kurulu (!)
Bir şehir yaratıyor,
Şehrin orta yerine;
Siyaset bayrağını dikip (!)
Arabaların klaksonlarına basarak,
Zafer naraları atıyoruz…
Bu şehirde kim yaşıyor?
Hangi şartlarda yaşıyor?
Nasıl yaşıyor?
Bilmiyoruz…
Şehirde yaşayan kültürü,
Gelenek ve göreneği hissetmiyoruz…
Şehrin gerçek problemleri olan,
Güvenlik, ulaşım ve altyapı sorunlarına,
Palyatif çözümler arıyor,
Bulunan çözümlerle de;
Mutlu olunmasını istiyoruz…
İşe insanlarla birlikte başlamıyor,
Sorunları kent sakinleriyle birlikte ele alamıyor,
Sorunlar karşısında;
Gerçekçi ve insani bir yaklaşım (!)
Gösteremiyoruz…
Şehri yerel yönetimin algısına
Yerel yönetim çalışanı (!)
Bürokrat algısına bırakıyor,
İçinde yaşayan insan unsurunun
Genel beklentilerine, dolayısıyla
Herkese göre değişen ihtiyaçlarına (!)
Cevap veremiyoruz…
Büyük Muğla Projesi kapsamında;
Hassas, duyarlı kentsel bölgeler yaratamıyor,
Kentsel ve insani sorunları aşamıyoruz.
Özellikle de engellilerimizi;
İtilmiş ve ötelenmiş statüsünde görüyoruz…
Siyasetin;
Mimarlıkla şehirciliği birbirinden ayırmasına göz yumuyor,
Engellilerimizin yaşamını kolaylaştırmıyor,
Özcan Özgür’ün de düşmesini sağlıyoruz…
Sağdan sola üç metrelik yolu (!)
Aynı anda;
Hem bisiklet yolu,
Hem yaya yolu,
Hem de özürlü yolu (!) olarak kullanmak çaresizliğine ve
Zavallılığına düşüyor,
Yeni ve absürt bir anlayışı,
Şehircilikten sayıyoruz…
Şehirciliğin merkezine insan olgusunu koyup,
Modernliğin ve estetiğin bir arada olabileceğine,
Bir şehir sanatı oluşturulabileceğine,
İnanmıyoruz…
Bizi böylesine (!)
Bir Osmanlı Kasabasında yaşamayı reva görenlere,
Önümüzdeki yerel seçimlerde ödüllendirmeye,
Onları bir kez daha taçlandırmaya hazırlanıyoruz…
Allah aşkına;
Biz ne yapıyoruz?…