İki bilim adamı;
Mustafa Altunoğlu ve Doğan Eşkinat,
Her ikisi de siyaset üzerine yaptıkları araştırma ve analizlerle tanınıyor.
Muğla, bu iki değerli bilim insanını tanımalı diye düşünüyorum.
Siyaset kırk yılın başı bir kere işe yaradı (!)
Mustafa Altunoğlu ile tanışmamızı sağladı.
Bu tanışıklığın ardından Altunoğlu’nun yorum ve analizlerini yakın takibe aldım.
İçinden çıkamadığım, seçmen davranışlarını bilimsel temele dayandıran Mustafa Altunoğlu’nun analizleri biz gazeteciler ve köşe yazarları için siyaset denizinde boğulurken atılan bir can simidi kadar önemliydi.
Aklımızı kaybetmek ve her şeyden vazgeçmek üzereyken onun analizlerine tutunduk.
Sayın Altunoğlu ile bir randevu trafiğimiz yok.
Hocam’la şimdilik seçim takvimine göre buluşuyor, seçimleri değerlendiriyoruz.
Seçimin ya öncesinde ya da sonrasında mutlaka buluşup dertleşiyor, halleşiyoruz…
Mustafa Altunoğlu yüksek siyaset için raporlarlar hazırlıyor, analizler yapıyor.
Analizleri Muğla’yı da kapsıyor.
Siyasi tercihleriyle, her seçim döneminde alerjisini ortaya koyacak lider ya da siyasi akım bulan, tek partili dönemin en şampiyon kenti Muğla, tam da bu nedenlerden dolayı Altunoğlu için araştırılması gereken önemli bir alanı oluşturuyor.
30 Mart yerel seçimlerinin ardından Altunoğlu hocamızla yeniden bir araya geldik,
“Aslında ne olduğunu” değerlendirdik,
Muğla’yı konuştuk, halleştik, birbirimize notlar aldık verdik.
Altunoğlu ayrılırken bir araştırma bir de analiz bırakarak gitti.
Mustafa Altunoğlu ve Doğan Eşkinat’ın yerel seçim öncesi hazırladığı, SETA, Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı tarafından basılan “30 Mart’a Doğru Cumhuriyet Halk Partisi” adı taşıyan analizi bir solukta okuduk.
Seçim öncesi iki bilim adamının elinden çıkan CHP analizi, seçim sonrasını adeta erken uyarı sistemi gibi sunuyordu. Muğla bu iki değerli bilim insanını tanımalı, eserlerini, üretimlerini mutlaka yakından takip etmeli diye düşünüyoruz.
Bu nedenle Mustafa Altunoğlu ve Doğan Eşkinat tarafından kaleme alınan, hakları SETA Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na ait olan “30 Mart’a Doğru Cumhuriyet Halk Partisi” adı taşıyan analizin sonuç bölümünü aynen sizlerin bilgisine sunmak istiyoruz.
***
Sonuç;
30 Mart 2014 mahallî idareler seçimlerine giderken, Türkiye gerilimi yüksek bir süreç yaşıyor. 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun sebep olduğu bu gerilim, neredeyse her gün kamuoyuna sunulan ‘tape’ler ile öyle anlaşılıyor ki seçime kadar devam edecek.
Gerilimin taraflarından biri, siyasetin olağan akışına müdahale ederek Tayyip Erdoğan’ın siyasî kariyerini sonlandırmak üzere bütün imkânlarını seferber ediyor. CHP’nin bu süreçteki konumlanma biçimi ise CHP’ye dair kamusal izlenimi pekiştiriyor.
CHP, siyaseti siyaset dışından bir ‘gizli el’ marifetiyle dizayn etme girişimlerinin nedense bu sefer de karşısında durmaktan imtina ediyor. Aksine bir siyasi yarar sağlama derdinde.
Bir muhalefet partisinin rakibinin içine düştüğü güç durumdan istifade etmek istemesi normal karşılanabilir. Ama en nihayetinde siyasetin zemininin kayması karşısında CHP içinden hiçbir ciddi itirazın yükselmemesi dikkate değer.
Gülen Grubu AK Parti geriliminin bu seçimlerin kaderi üzerinde nisbi ya da büyük ama mutlaka bir etkisi olacağını tahmin etmek güç değil. Biraz daha geriye gittiğimizde, Gezi eylemlerinin de CHP için bir avantaj yaratma ihtimali söz konusu edilebilir.
Ancak bu CHP’nin Gezi eylemlerine sahip çıkmasından çok, eylemler sırasındaki tutumu sebebiyle bazı kesimlerin AK Parti ile bağlarını koparmalarıyla açıklanabilir.
Yaklaşan seçimlerde CHP için bir başka avantaj ideolojik yüklerinden kısmen sıyrıldığı önemli merkezlerde gösterdiği aday tercihlerinden neşet ediyor. Söz konusu adayların elde edeceği sonuçlar hem CHP için hem de iktidar partisi için kuşkusuz kaderlerini tayin edebilecek bir öneme sahip.
CHP’nin 30 Mart için sahip olduğu bu avantajlarının dışında önemli bir seçim başarısı elde etmesini zorlaştıran bazı faktörlere de dikkat çekmek gerekir.
Bunların başında, CHP’nin bir devlet partisi hüviyetinden sıyrılmakta yaşadığı sıkıntı ve bununla ilişkili ‘negatif siyaset’ dili gelmektedir. CHP, alternatif bir siyaset vizyon üretmekte yetersiz kalarak, sunulan çözümlere itiraz etmekle yetiniyor. Bu nedenle de, AK Parti tarafından ötekileştirildiğini düşünerek bir çıkış arayan geniş kitlelerin destek vereceği doğal bir mecra haline gelemiyor.
CHP’nin ikinci büyük dezavantajı parti içi iktidar mücadelesi ile ilişkilidir. Hem tabanda hem de tavandaki güçlü ulusalcı hassasiyet sahiplerinin her türlü değişim ihtimali karşısında gösterdikleri direnç, parti politikalarına ciddi bir belirsizlik biçiminde yansıyor ve CHP’nin ‘negatif siyaset’ dilindeki göreceli ısrarının da zeminini teşkil ediyor. Son kertede, anayasa yazım ve Çözüm Süreci’nde net bir biçimde ortaya çıktığı üzere, Türkiye’nin temel sorunlarını çözmesine ve dönüşmesine kapı aralayacak hamlelere yapıcı bir destek sunmanın uzağında kalarak partinin halktaki izlenimlerini nasılsa öyle kalmaya mahkum ediyor. Son olarak, Kılıçdaroğlu’nun parti içi iktidarını konsolide etmek üzere bazı seçim bölgelerindeki mevcut belediye başkanlarını değiştirip yeni adaylarla seçimlere girmesinin kısmen olumsuz bir etki doğurması beklenebilir.
*Kaynak; Analiz- 30 Mart’a Doğru Cumhuriyet Halk Partisi- Mustafa Altunoğlu, Doğan Eşkinat – SETA Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı