ERİK AĞACI
Nisan ayının 14’ü oldu.
Benim erik ağacı, yandaki şeftaliyi ipine takmıyor.
Benimki komşunun şeftali ağacı gibi bir soğuk, bir sıcak gidip gelen kandırıkçı havaya kanıp çiçek açmıyor.
İşi ağırdan alıyor.
Tomurcukları hala çıban başı kadar.
İnatla havanın ısınmasını bekliyor.
Çiçeğe durmayan ağaç kalmadı.
Bizim ki hala kasım kasım kasılıyor.
Biraz daha diyor erik ağacı;
Biraz daha…
Çiçeği namus belleyen eriğe yüzgörümlüğü, havanın ısınmasıyla geliyor.
Yüzgörümlüğü gelmeden erik;
Çiçek açmıyor…
***
Bilenler biliyor,
Ağaçlarda tıpkı sahiplerine benziyor.
Benim yan komşu mesela;
Yaz gelse kışı,
Kış gelse yazı özlüyor.
Şeftalisi de tıpkı kendine benziyor.
Sulaya-budaya ağacı da kendine benzetti adam.
***
10 yıl önce;
Ben erik diktim, komşum şeftali.
Aynı zamanda dikildi;
Erikle, şeftali.
Aynı zamanda sulandı, budandı.
Erikte şeftali de mahalleli çocuklar gibi;
Korundu, kollandı.
Yarış mı?
Yarış, daha fidanken başladı.
***
Komşunun derdi şeftali,
Şeftalinin derdi çiçek (!)
***
Benim erik öyle mi?
Benim erikte bir endam,
Bir alım, bir çalım,
Sanırsın erik değil, İngiliz ananası.
Oysa yapraklarından belli;
O bir Bertolt Brecht hatırası…
***
Herkesin bir ağacı olacaksa,
Yani herkes bir ağaçla anılacaksa;
Ben;
Benim gibi anayurdu Anadolu olan erik ağacı ile anılmak isterim.
Ceviz ve zeytin ağaçlarını da severim.
Ama ben her durumda eriği seçerim.
Nisan ayının 14’ü,
Mevsim baharda,
Gözüm erikte….
——————–
Meraklısına Not:
“Yazar olmanın, yazıyor olmanın seviyesi sadece ve sadece edebiyatla ve sanatla sağlanır. Gerisi hikayedir. Arada bir bu bahçeye girmek ve bu bahçenin meyvelerinden mutlak yemek gerekir”.