Muğla tarihindeki belki de en büyük sorunla yüzleşiyor. Bu sorunla adeta debeleniyor. Yasayla büyükşehire devredilmesi gereken taşınmazların merkezi otoriteye, dolayısıyla Valiliklere bırakılması, MELSA’nın içinin boşaltılması Muğla’nın en temel sorunu.
Bu konuda ne olup bittiğinin tek kaynağı da MELSA Müdürler Kurulu Başkanı Yavuz Kayı.
Konuyla ilgili dikkat çekilmesi, toplumsal algı yaratılması için önce sufle mekanizmasını işleten Muğla Belediyesi ekonomik kayıpları gün geçtikçe daha çok hissetmeye başlamış olacak ki sufleyi bırakıp, cesaretli basın toplantılarına yöneldi.
MELSA Müdürler Kurulu Başkanı Yavuz Kayı, geçtiğimiz gün bir basın toplantısı düzenledi. Kayı, devir ve tasfiye komisyonunun seçimlerden 9 gün öncesinde bir fesih protokolü düzenlendiğini, MELSA’nın tüm gelirini oluşturan bu yerlerin MELSA bünyesinden çıkarılmasının nedenini bir türlü anlayamadıklarını dile getirdi.
Konuyu gazetecileri havale etti; “Sorun soruşturun, bulun buluşturun” demeye getirdi.
Yerel gazetelerde bu işlerin peşine düşecek, yerel gazeteciler ve köşe yazarlarıyla sorunu adeta kronikleşen Muğla Belediyesi, merkezi otorite eliyle dizayn edilen hak kaybının araştırılması için siyasetin değil nedense gazetecilerin devreye girmesini istedi.
Muğla Belediyesi adama her zaman böyle kıyak yapmaz (!)
Biz gazeteciler bunun kıymetini bilelim…
Her haliyle, her yanıyla bu uygulama belirtelim ki bal gibi siyasettir.
Ancak muhatabı Muğla Valisi değildir….
Kimse hedef şaşırtmaya kalkışmasın.
Muğla Belediyesi böylesi tercihli bir uygulamanın üzerine neden siyasi olarak gitmiyor? Onu açıklasın…
Neden bu uygulama insani-vicdani ölçüler ve kalıplar içinde değerlendiriyor?
Muğla Belediyesi’nin sahip olduğu siyasi iradeye ne oldu?
Ne oldu da iş, gazetecilere havale edildi?
Ne olduğunu biz size söyleyelim.
Sufle tekniğiyle yandan çarklı, devşirme haberlerle beklenen toplumsal algı yaratılamadı.
Bu sorun halka taşınamadı, halka mal edilemedi, halkta bir refleks yaratılamadı.
Muğla Belediyesi bu konuda halkın iradesini arkasına alamadı.
30 Mart yerel seçimleri öncesinde neredeyse bütün yazılarda “Muğla’nın kaynakları sınırsız değil (!) Bu yasanın içerdiği risklerin farkında değilsiniz (!) Merkezi otoritenin karşısında belediye başkanlarının elleri pantolon çizgisine gelebilir, böyle adayları tercih etmeyin” uyarılarında bulunmuştuk.
O süreçte biz muhalif gazeteciler siyaset tarafından suçlanmıştık.
O gün bizi suçlayanlar bugün merkezi otorite karşısında yitirilen her bir kaynak için şikâyet ediyor, işi birilerine havale ediyorlar.
Siyasi meşruiyetlerini örgütlerinden almayan, kendisini örgüt iradesine değil, genel merkez iradesine teslim eden, Erdoğan ve Ak Parti refleksiyle hareket eden seçmene başka şans bırakmayanlar (!) Üç ay içerisinde tatlı su balığına dönüştüler.
Şimdi işi insani ve vicdani boyuta taşıyarak halkın iradesini arkalarına almak istiyorlar.
Siyasi meşruiyetlerinde örgüt iradesi olmayanların arkasında halkın iradesi olur mu? Hizmetin en temel prensibinde kendisini görmeyen halk; gazozuna irade oluşturur mu?
Olaya insani ve vicdani derinlik katarak toplumsal algı yaratılmaz, hak kayıpları telafi edilmez.
Bu nedenle hak kayıplarının peşine gazetecileri değil, iradesine çok güvendiğiniz CHP genel merkezini ve hukuk komisyonlarını takın…
Siyasi etik, diplomasi dili gibi özensiz ve derinliksiz bir nezaketin ne yeri ne de zamanı…