Artık siyasete onunla ne yapmak istediğimizi söylemenin zamanı geldi. Kör bir adam önünde şapkasını ters çevirmiş, yere bağdaş kurarak oturmuş, dilencilik yapıyor. Önündeki kartonda “Körüm, lütfen yardım edin” yazıyor. Önünden geçen bir kadın, kör adamı bir süre izler. Adamın şapkasında sadece birkaç madeni para duruyor. Kadın şapkaya birkaç madeni para atar ve adamdan izin almadan önündeki kartonu alıp ters çevirerek üzerine bir şeyler yazıp, kartonu yerine koyar ve oradan uzaklaşır. Kadın öğleden sonra yeniden aynı yerden geçer ve kör adamın şapkasının kağıt ve madeni paralarla dolu olduğunu görür. Kör adam, kadının ayak seslerini tanır ve gelenin kartona yazı yazan kişi olduğuna emin olduktan sonra, kadına; “Kartona ne yazdın” diye sorar. Kadın; “Aynı şeyleri yazdım ama farklı kelimelerle” diye cevaplar. Kartonda “Bugün güzel bir gün ve ben onu göremiyorum” yazıyordur. Kelimeleri değiştirirsek, dünyayı değiştirebiliriz. Siyasetin kör adamları söylem dilindeki değişiklik ile siyaset dilinin oluşmasına ve siyasetin kendi zeminine çekilmesine olanak sağlayabilir.Kör’ün önündeki karton, siyasetçinin başının üstündeki çatıdır. Kör’ün önündekini kartonun söylemini değiştiren bakış açısı kent siyasetinin söyleminin değiştirmesine neden olabilir. Bir nev zuhur olarak ortaya çıkmamızın, siyasi lehçeler ve argümanlar üretmemizin sebebi işte budur ve bu algının oluşmasındaki rolümüz işte bu gerçekte saklıdır.  Artık siyasetçi “Siyasete, onunla ne yapmak istediğini söylemek zorundadır”. Bizim de bunu bilmeye hakkımız vardır. Artık siyasetçinin ne söylediğine, ne söylemediğine, ne yapıp ne yapmadığına  bakmak zorundayız. Siyasi partiler siyasetçiyi kontrol eden mekanizmalar olmaktan çıkarsa kontrolün toplum tarafından yapılması kaçınılmazdır. Artık halk, parti genel merkezlerinin siyasetçiyi ve söylemlerini kontrole gerek duymayan yapısının partinin toplumdan ve halktan uzaklaşmasına neden olduğunun farkında. Program, tüzük ve söylemlerinin yerine biat ve aidiyet duygularını, kent ölçekli dramatik senaryoları kullanan, siyaseti ve söylemleri dejenere ederek yeniden şekillendirip, “işine yarar” hale getirenler; siyasetin ve siyasi partinin gerçek sahibinden halktan ve toplumdan uzaklaşmasında, içinin boşalmasındaki en büyük etkendir.  Bu bir disiplin suçudur, ihlal’dir. Mesele bu yapılanı suç olarak görebilmektir. Parti genel merkezleri bu suçu fark etmediği, önlem almadığı sürece siyaset kendi zeminine çekilemez. Halkla, partinin sıradan üyesiyle, delegesiyle siyasetin arasına giren bu ortodoks ruhlu, tüccar yapı siyaseti dejenere ederek kendi işine yarayan bir unsur haline getirdi.Siyasetin dilini değiştirdi. Siyasetin hedefi halktır ve siyaset bu yapısı ile halkı kucaklayan bir unsur olmaktan çıktı. İçindeki taban hareketini zayıflattı, halktan uzaklaştırdı ve hareketin kanaat önderlerini dışladı. “Siyaset kendi zeminine çekilmeli, yüzünü de yeniden halka çevirmeli”. Derdimiz bu ve bunu sağlamak için kolları sıvadık. Her tür siyasi yapı ile işbirliğine de hazırız. Bu algının oluşması ile tüm siyasi partilerde siyasetle halkın arasına giren tacirleri saf dışı bırakabilir, siyasi partileri statükonun elinden kurtarabiliriz. Artık siyasete onunla ne yapmak istediğimizi söylemenin zamanı geldi. Her partili  ve her seçmen de  “karar vakti” üzerine siyaset yapmayan, halk için kazanmaktan vazgeçip, kendileri için siyaset yapan türün arkına varmalı. Siyasetin şeklini, dilini değiştiren bu statik yapının siyaseti bir araç olarak gördüğü, amaca giden yolu da tıkadıkları unutulmamalı. Siyasi çatı ve teşkilatları oluşturan  kadrolar üzerinde müdahil olan, seçilmenin keyfini bedavaya getirmek isteyen, dümenine bakanlara  fırsat tanımak, anlayış göstermek, siyaseti kendi zemininden ve halkla buluşmasından mahrum bırakacaktır. Siyasi partilerin kuruluşunda halkın ve sıradan insanların imzaları bulunurken, aynı siyasi oluşumun halka ve topluma neden hizmet etmediğini düşünmeliyiz. “Tehlikedeyiz, rejim elden gidiyor” söylemleri ile fobi yaratıp işine gücüne bakan ve siyasetlerini bu korkular üzerine kuranların seçilme keyfini bedavaya tattırmaktan artık vazgeçmeliyiz..