Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemek için Nevşehir’de buluşan 78 il başkanı tarafından yapılan açıklamaya geri dönerek başlayalım. Açıklamanın bir bölümünü yeniden hatırlatalım.
“Bu kurultaydan partimiz birlik, beraberlik ve halkımızın umudu olarak, daha da güçlenerek çıkacaktır, buna inanıyoruz. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, özgürlük, demokrasi, evrensel hukuk, temel insan hakları, barış ve cumhuriyetimizin temel değerleri için vermiş olduğu mücadeleyi destekliyoruz. Genel Başkanımızın, partimizin değişim sürecini tamamlamak, tüm Türkiye’yi kucaklamak adına attığı cesur adımların il başkanları olarak arkasında duruyoruz”…
***
Bu açıklamaya takmış durumdayız. Belirtelim ki açıklamada yer alan partinin birliği, beraberliği hatta halkın umudu olması gibi tanımlamalar suni, derinliksiz ve özensiz söylemlerdir. İktidar kapısını aralayacak yolu halka gitmekte arayan CHP’nin bu ideali ne yazık ki ‘ulaşılamayan bir arzu nesnesi’ olmanın ötesine geçememiştir. Ecevit’in 1973-1977 seçimleri dışında CHP sosyolojik olarak zaten halka gidemeyen, halkın umudu olamayan bir siyasi partidir. Kılıçdaroğlu döneminde de CHP ‘halka gitmek’ idealini başarıya ulaştıramamıştır…
***
İl Başkanlarının ortak açıklamasında ifade edilen özgürlük, demokrasi, evrensel hukuk, temel insan hakları, barış gibi evrensel kriterler Kılıçdaroğlu tarafından bugüne kadar yerine getirilmiş kriterler değildir.
İl başkanlarının dilek ve temenni yüklü açıklamaları sıradan bir parti üyesini bile ikna edecek türden tespitler değildir.
Bu tespitler CHP tabanının samimiyet testinde sınıfta kalacak tespitlerdir.
Kılıçdaroğlu, sol ve sosyal demokrasinin evrensel ve entelektüel kriterleri ile ilgili tek bir uygulamanın sahibi değildir. Politikalarını sadece merkezi otoriteye karşı muhalefet üzerine kurgulayan, günlük manşetlerin arkasına takılan Kılıçdaroğlu’nun dönemi solun ve sosyal demokrasinin evrensel ve entelektüel kriterleri açısından bir “Siyasi vasatlık” dönemi olarak siyasi tarihimizdeki yerini almıştır.
***
Umut olma meselesine gelince. 2010 yılından bugüne Kılıçdaroğlu’nun ‘yeni CHP’si kimse için umut olmamış, Kılıçdaroğlu’da kendisinden beklenen çıkışı başaramamıştır. Genel başkan seçildiği 2010’dan bugüne Kılıçdaroğlu ne CHP’yi yeterince yenileyebilmiş ne de geniş kitlelere ulaştırmaya başaramamıştır.
Dolayısıyla partisini iktidara taşıyamamıştır.
30 Mart yerel seçimlerine ‘halka gitmek’, partiyi geniş kitlelere ulaştırmak, başarı elde etmek idealini canlı tutabilmesine karşın Kılıçdaroğlu seçimlerden başarısız olarak çıkmıştır. 30 Mart yenilgisinin ardından 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimi, seçime yönelik tercih, ilişki ve buna yönelik politikalarıyla Kılıçdaroğlu, kitleselleşmek sınavında sınıfta kalmanın ötesine geçmiştir.
***
Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin 2010 yılından itibaren seçmenine vaat ettiği başarılar ne 12 Eylül referandumu ne de 12 Haziran genel seçimlerinde gerçekleşebilmiştir. 30 Mart yerel seçimlerinde Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’de ‘partiye bir oy fazla getirecek kimse aday olur’ ilkesinin esas alınması, merkez sağ kökenli, Ak Partili ve MHPli isimlerin aday yapılması, 17 Aralık sürecinin ardından Fethullah Gülen grubunun yakınlaşması, CHP’ye avantajlı müttefik ilişkiler sağlamış görünse de sonuçta bir seçim başarısını getirememiştir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aynı yöntem ve müttefik anlayışında ısrar eden Kılıçdaroğlu, Çatı aday formülü ile 6 ay içerisinde ikinci kez seçim kaybetmiştir. Başarısızlık siyasi takvime göre paralel bir çizgide devam etmiştir. CHP’de etkinliğini kaybetmek üzere olan, partinin farklı toplumsal kesimlerle ittifak yapmasını siyasi değerlerden uzaklaşmak olarak gören seçmenin ve ulusalcı figürlerin, Eylül kurultayında Kılıçdaroğlu’na yeni bir kredi verilmesini engelleme çalışmalarının parti içi muhalefetin çok ötesinde derin bir anlamı olduğunu vurgulayarak sonlayalım…