İlçe Belediyelerinin İsyanı başlığı taşıyan yazıda yer alan “İlçe belediyelerinin donuna doncuğuna kadar almak isteyen olağanüstü çabanın şiddetini sadece CHP büyükşehir kadrolarında görev yapan, yetkilendirilen bürokratlar oluşturmuyor. Bu statik bürokratların üzerinde inanmadıkları, bir parçası olmadıkları bir siyasi davanın yetkileriyle donatılmış büyükşehir belediye başkanları var. Belediye başkanları yasanının arkasına sığınarak sadece bir mağduriyeti oluşturmuyorlar aynı zamanda siyasi bir varoluşu inkâr ediyorlar” tespitinin ne anlama geldiği, inkâr edilen siyasi varoluşun ne olduğu soruluyor.
Yanıtlayalım.
***
Mağduriyetten kastımız; Ak Parti’nin büyükşehir yasasını alanda en iyi uygulayan CHP’li büyükşehir belediyesinin ilçe belediyelerinin gelirlerine ve gelirlerine kaynaklarına “yasa böyle” diyerek el koymasının yarattığı mağduriyettir.
Biliyoruz ki; halka ve örgütlere sorumlu olan ancak mülk ve gelir kaybı nedeniyle hizmet yapamaz noktaya gelen ilçe belediyeleri, ilçe belediye başkanları ve belediye meclis üyelerinin tamamı zor durumda.
Şimdilik birçoğu ‘parti disiplini’ diyerek ses çıkarmasa da eminiz yakında birileri çıkıp fitili ateşleyecek.
Birçoğu büyükşehir yasasını okumadan, bilgi sahibi olmadan aday olan (!) seçim kazanan ancak 30 Mart’tan bu yana gelir getiren kaynaklarını büyükşehir belediyesine kaptıran bunun sonucunda hizmet üretmeyen belediye başkanları ve meclis üyeleri hizmet yapmanın bir yolunu bulamazlarsa yerel siyasi tarihimizin “nostalji” sayfalarında kendilerine yer bulmakta zorlanacaklar.
***
İnkar edilen siyasi varoluşa gelince;
İlçe belediyelerinin tamamı yasanın getirdiği yönetim şekliyle büyük mağduriyet yaşarken CHPli büyükşehir belediyesi iddia edildiği gibi yasanın arkasına sığınıyor, ilçe belediyelerinin önüne mevzuattan başka bir şey koymuyorsa (!) Yasaya rağmen paylaşımcı politikaları ‘nasıl uygularız’ diye kafa yormuyor, işe çözüm aramıyorsa (!) siyasi bir varoluşu inkâr ediyordur.
***
Yazılarda yer alan tespitlerimizin “sinirbozan” tespitler olduğu konusunda iletiler geliyor.
“Müşteri her zaman haklıdır” diyelim ve “sinirbozan” tespitlerimize bir yenisini ekleyelim.
***
Büyükşehir belediye yasası tıpkı Ak Parti gibi CHP’li büyükşehir belediyesinin elinde ilçe belediyelerinin mağduriyete dönüştüyse (!) CHP genel merkezi, partinin yerel yönetimlerden sorumlu yetkili organları aralarında Muğla’nın da bulunduğu “kırmızıçizgili” hattın içinde yer alan belediyelerin durumunu görmüyor, hissetmiyor ve acilinden bir eylem planı hazırlamıyor (!) Paylaşımcı sol, sosyal demokrat uygulamalar için kafa yormuyorsa kendi siyasi meşruluğunu var eden seçmene kazık atıyordur…
***
Ak Parti hükümetinin büyükşehir yasasını en çok eleştiren, yasanın iptal edilmesi için yasayı yargıya götüren CHP’nin elinde de bu yasa; bir “yok etme” yasasına dönüşüyorsa bu işte bir terslik vardır.
Bu noktada “seçmenin CHP’yi tercih etmesinin ne anlamı kaldı?” diye sormak gerekir.
Soralım o zaman.
Siyasal ilkeler ve değerler konusunda CHP ile AKP arasındaki fark nedir?
Seçmen, CHP’yi tercih etmenin ödülünü hangi zeminde ve hangi koşulda alır?
CHP tüzüğünün ikinci maddesinde yer alan; “Çoğulcu ve katılımcı demokrasi değerlerine dayanan bu değerleri gerçekleştirmeyi hedefleyen, devleti, kişilerin özgürlüklerini ve refahını sağlamaya yönelik bir hizmet aracı olarak kabul eden çağdaş demokratik sol bir siyasal parti” tanımı öylesine bir tanım mıdır? Bu tanım neden günlük yaşamın içinde kendine yer bulamaz?
Teorisi ve pratiği bir CHP mümkün değil mi?
CHP’nin elinde de bu yasa nasıl oluyor da bir “yok etme” yasasına dönüşüyor?
Su paralarını, otogar ve otopark gelirlerini, plajları, iskeleleri, barınakları ve otobüs garajlarını kaptıran ilçe belediyelerini bitme noktasına getiren yerel yasa uygulayıcısı büyükşehir belediyesi başka bir partiden mi?
***
Sinirbozan bir tespitle sonlayalım.
Bize göre; CHP’li büyükşehir belediyesi, ilçe belediyelerinde yaşanan sorunların yaşadığı bu süreçte siyasi ilkeleri ve değerleri konusundaki farkını ortaya koymak zorunda.
Koymazsa (!)
Ne olur?…