MUĞLA SOL’UN KALESİDİR
Kente yönelik siyasî bir tespit ya da tanımlama yapmadan, “şu şudur bu budur” demeden önce kentin siyasî tarihine ve hafızasına başvurmak gerekir.
Bir kenti, ‘bir siyasî görüşün kenti’ olarak lanse etmek, kenti siyaseten etiketlemek, reçel kavanozunu etiketlemenin ötesindedir.
Son günlerin popüler tartışması Muğla’nın kimin kalesi olduğu yönündedir.
Kimilerine göre Muğla, CHP’nin kalesidir (!)
Kimilerine göre de Muğla, CHP’nin kalesi değildir (!)
Bize göre bu tartışma yertsiz yurtsuz ve özensiz bir tartışmadır.
Zira tartışılan tanımlama yanlıştır.
Muğla’nın kale olması meselesinin CHP ile bir âlâkası yoktur.
Tanımlamanın aslı; bir dönemi işaret eden “Muğla Sol’un kalesidir” şeklindedir.
Bu tanımlama Muğla’ya siyasî bir kimlik kazandırmak çabasıyla oluşturulmamıştır.
Ayrıca bu tanımlama Muğla’nın kendine uygun gördüğü siyasî bir tanımlama ve ifade değildir, tanımlamanın patenti de Muğla’ya ait değildir.
“Muğla Sol’un kalesidir” tanımlaması Muğla dışından yapılmış siyasal gözlemin netleşmiş hâlidir.
“Muğla Sol’un kalesidir” tanımlamasında yer alan Sol’dan kast edilen CHP değildir.
CHP kendisini ortanın Sol’u olarak tariflemiş sonrasında sosyaldemokrat çizgiye gelmiştir.
Kast edilen Sol, solun ortasındaki Sol değil, devrimci-sosyalist Sol’dur.
Bu nedenle tanımlamanın sahibi Muğla’nın devrimci hareketleridir.
“Sol’un kalesi” tanımlaması Muğla’nın 1980 öncesi devrimci mücadeledeki konumunu tarifleyen bir ifadenin ete kemiğe bürümüş halidir.
Ayrıca tanımlama, bir dönemi işaret etmektedir.
Evelemeye gevelemeye gerek yoktur.
“Muğla Sol’un kalesidir” tanımlamasının sahibi; 78 kuşağı olarak bilinen devrimci kuşaktır.
78 kuşağı; emperyalizme, kapitalizme ve oligarşiye karşı “Tam Bağımsız Türkiye” ateşini yakan 68 devrimci kuşağının devamıdır.
Tabi ki; 78 kuşağını tariflemeye ihtiyaç yoktur.
Ancak meselenin doğru anlaşılması için böylesi bir hatırlatmaya ihtiyaç vardır.
Muğla’nın 1980’e kadar merkez sağ tercihi ve sadakati ile hareket ettiği unutulmamalıdır.
78 kuşağı bu siyasal tercihi ve sadakati reddeden yapısıyla Muğla’yı dış dünyaya tanımlayan siyasî etiketin değişmesine zemin oluşturmuştur.
Bu haliyle, Sol’un kalesi olarak Muğla, Türk Devrim Hareketi’nin kemik illerinden birisi olarak anılmıştır.
1980 faşist darbesinin ve darbecilerinin siyasette ve toplumda yarattığı erozyon, Sol’un kalesi olarak tariflenen Muğla’da da siyasal travmaya yol açmıştır.
Bu süreçte devrimci unsurların tamamı farklı şekillerde cezalandırılmış, düşünen-soran-sorgulayan bir kuşak adeta yok edilmeye çalışılmıştır.
Muğla’nın bir döneme ilişkin siyasal tanınırlığını ve kimliğini oluşturan “Muğla Sol’un kalesidir” tanımlaması işte bu süreçte değişime uğramıştır.
1980 faşist darbesinin sonrasında oluşan siyasal erozyon, 82 Anayasası ile büyük bir mirası önüne katarak yol almış sonuçta siyaset yeniden şekillenmiştir.
Darbe sürecinde siyasi partilerin kapatılması ve siyasî yasaklarla yeniden şekillendirilmeye çalışılan Türk siyaseti yeniden dizayn edilmiştir.
82 Anayasası ve onu izleyen süreçte özellikle siyasi partilere kısıtlamalar getirmiştir. Demokrasiye, sivil rejime dönüş süreci içerisinde kriterlere uygun bir siyasetçi bulmak imkânsız hale getirilmiştir.
82 Anayasası, 12 Eylül’ü gerçekleştiren iradenin yeni rejim üzerindeki otoritesini devam ettirecek hükümlerle donatılmış, bununla siyasetin denetimi amaçlanmıştır.
Güdümlü demokrasinin emrine giren siyasi süreçte büyük umutlarla kurulan siyasi partiler, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından veto edilmiştir.
Bunun sonucunda 6 Kasım 1983 seçimlerine Anavatan Partisi, Halkçı Parti ve Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin katılmasına izin verilmiştir.
Güdümlü demokrasinin seçim sonucu bellidir.
Turgut Özal’ın kurduğu dört eğilimli; milliyetçi, muhafazakâr, liberal ve dindar ANAP büyük bir sürpriz yaparak yüzde 45 oy oranı ile tek başına iktidar olmuştur. Merkez sağ tabanının yeni adresine dönüşen Anavatan Partisi’nin temel politik söylemi de 12 Eylül öncesi anarşi ortamına dönüş korkusu üzerine kurulmuştur.
Türk solu ve devrimci unsurlar bir kez daha siyasetin hedef tahtasına konmuştur. Merkez sağ, meşruiyetini ‘hortlayacak anarşi’ üzerine kurmuştur. Bu korku hali ile güdümlü demokrasiye gerekli olan politik zemin de inşa edilmiştir.
Bu yeni süreçte devrimci unsurlara, sol ve sosyalistlere uygun politik bir yapı ve adres bulunmamaktadır. 1983 seçimlerinde cezaevi dışında kalan, onca baskıya karşın bir şekilde yaşama tutunan devrimci sol unsurların bir kısmı, CHP eski Genel Başkanı İsmet İnönü’nün özel kalem müdürlüğünü yapan Necdet Calp ve arkadaşları tarafından kurulan ve seçimlere girmesine izin verilen Halkçı Parti’ye oy vermiştir.
210 bin seçmeni bulunan Muğla’da, 83 seçimlerinde Halkçı Parti, 67 bine yakın oy almıştır. Bu oyların içinde devrimci sol unsurların kısmi oyları da mevcuttur.
Devrimci sol unsurlar, 80 sonrasında ilk kez kendini tarifleyecek, gen uyuşmazlığı olmayan bir adres bulmuştur. Halkçı Parti ile başlayan siyasî misafirlik, SODEP’le devam etmiş, devrimci sol unsurlar her iki partinin birleşmesiyle oluşan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin oturma odasında kendilerine yer bulmuştur.
Ancak 1985’te kurulan Demokratik Sol Parti, sol-sosyalistler için bir alternatif oluşturmamıştır.
DSP’nin aksine 1992 yılında yeniden siyaset sahnesine geri dönen CHP, politik yolları tamamen kapatılmış, siyaset yapma hakkı elinden alınmış, kendisini sosyal demokrat çizgide tutarak siyasetle mesafesini korumaya çalışan devrimci, sol-sosyalist mirasın sahibi olmuştur.
CHP’de gen sorunu olmayan bu haklı mirası almış, kabul etmiştir…
Bu misafirlik 2014 yılına kadar sorunsuz devam etmiştir.
2014 Cumhurbaşkanlığı, 7 Haziran 2015 genel seçimlerine kadar CHP, sol- sosyalist oylara ev sahipliği yapmıştır. Bu iki seçimde devrimci-sol unsurların bir kısmı HDP’yi desteklemiştir. 7 Haziran genel seçimleri sonrasında gelişen olaylar, HDP’nin eylem ve söylemleri arasındaki farklılıklar sonucunda devrimci sol oyların bir kısmı 1 Kasım seçimlerinde CHP çatısı altına dönmüştür.
Çok uzadığının farkındayız.
Ancak bu yazılar kentin siyasî tarihindeki özensiz ve derinliksiz tartışmaları sona erdirecek ve kent siyasetine not düşecek yazılar olarak kabul edilmelidir.
“Muğla solun kalesidir” tanımlamasının “Muğla CHP’nin kalesidir” tanımlamasına dönüşmesinin hikâyesi işte budur.
Bugün büyük bir özensizlikle sürdürülmeye çalışılan “Muğla CHP’nin kalesidir, değildir” tartışmalarında ısrar eden, bunun üzerinden politika yaptıklarını sanan siyasetçilere saygıyla duyurulur…
Muğla’da devrimci sol-sosyalist oyların büyük çoğunluğu CHP’dedir.
An itibariyle CHP açısından ortada korkulacak bir durum yoktur…