Bu acı bir durum. Okuyan çocukları var.  Askerde memetleri, gelinlik kızları, hastaları var.  Borçları var, bakmakla yükümlü oldukları insanları var. Son sözleşmeleri 2010’da imzalamışlar. “10 yıllığına değil 1 yıllığına imza attık” diyorlar.  Sözleşmede Başkan’ın imzası var, hatırlatıyorlar! Başkana gönderilen Açık Mektup ağır bir cezalandırmanın reva görülmesi üzerine kaleme alınmış.  Şimdi bu iş bize reva mı ? diye soruyorlar.
Ve ekliyorlar; uygulanmak istenilen işlemin bu ülkede eşi,  benzeri ve emsali yok. Öylesine çaresizler ki; bu işten vazgeçilmesi için hukuksal gerekçelerin varlığına bile dikkat çekiyorlar. “Mutlaka biliyordur ama” biz yine de hatırlatalım deyip, Başkan’ı bu yanlıştan  döndürmenin yollarını arıyorlar. Çok çaresizler. Uzlaşma olmazsa çoğu iş yerini kapatacak. Kapatmasalar da zaten ihalede telef olup gidecekler. Mektup okunduğunda sanki uygulama başka türlü de yapılabilir algısı yaratıyor. Bu mektup vicdana yazılmış, vicdanı olan birisinin bu mektuptan etkilenmeme şansı yok.
Bu acı bir durum… Bu mektup ancak bağrında kıl olmayanı etkilemez, zira bağrında kıl olmayanda da zaten vicdan aranmaz. Görünür de 100-200 kişinin sorunu gibi görünse de sorun binlerce kişiyi etkileyecek. Etkilenen binlerce kişi de oluşan algı bir ayrışma başlatabilir.
Siyasetin bu kentte artık ne işe yaradığı ile yüzleşmenin zamanı geldi. Ne siyasetçi, nede toplum artık bu yüzleşmeden kaçamaz. Bu ertelenen bir yüzleşmedir.  Siyaseti kendi zemininden çekip, bir başka tarafa “işe-güce” yarar duruma getirenler hallerinden memnunlar ve siyaseten gelen toplum taleplerini “mevzuata” bakarak değerlendirmeye alıyorlar. “Siyasette egemen güç, toplumsal konularda mevzuatçı olmayı beceriyorlar”.
Bu acı bir durum… Çekmecelerinde iki maske var ve o gün hangisini takmaları gerekiyorsa onu takıyorlar. Siyasetin kendi zemininden çekilmesine izin veren, göz yuman toplumun artık bu işten şikayetçi olmaya başlamasından da korkmuyorlar. Çünkü toplumun siyasetin dışında kaldığını biliyorlar. Toplum yaşadığı her sorunda bir gün kendisine gerekli olan siyasi kararlılık ve destekten mahrum kaldığını geçte olsa anladı.  Biz anladık, anlamayanlara anlatmaya da hazırız. Bu yazıyı bu anlatımın bir parçası olarak kabul edin.
Bu kentte siyaset artık kendi zeminine, toplum zemininde oturmalı. Eğer bunu başaramazsak siyaset kimseye fayda sağlamayan bir unsur haline dönüşecek. Daha da kötüsü bugün olduğu gibi siyaset, toplumdan uzakta sadece egemen güce hizmet etmeye devam edecek.
Bu acı bir durum… Yöntem ve uygulamaları nedeniyle belediyeye ve partisine duyulan öfke her geçen gün bir kat daha artarken, bu öfkeden kaynaklı bir sorgulama hala yapılamıyor. O nedenle CHP, meslek odaları, kitle örgütleri, belediye kiracıları tarafından kaleme alınan açık mektubun satırlar aralarında kendilerini bulamıyorlar. Onlar esnafın sorunlarını kendi sorunları olarak görmüyor ve kentin egemen gücü belediye ile papaz olmak istemiyorlar. Biliyoruz ki; papazlık için vicdan değil yürek gerekiyor.
Kent tarihçileri bir gün bu kentin tarihini mutlaka yazacaklardır. Bu süreçte iki önemli argüman tarihin etkeni olacaktır.  Birincisi halka rağmen uygulama yapanları, ikincisi de bu uygulamaya karşı koyanları. Kiracı esnafın bir kahramanı yok.  Önüne düşüp yol göstereni yok. Bizimkiler sahipsiz. Sahipsiz olmasalar, son çare olarak Belediye Başkanı’nın vicdanına yönelik bir mektup yazmayı göze almazlardı. Kimse, vicdana yönelik açık mektubun suya yazıldığını düşünmesin.  Bu er kişilerin mektubudur ve mutlaka “görülmelidir”.