Basın özgürlüğü; ifade özgürlüğünün en görünür şeklidir.
Özgürlüğün sınırları da bir toplumun demokratik olup olmadığını belirleyen temel faktörlerden birisidir.
Bizde basın özgürlüğünün sınırları;
Yayın yasaklarına kadardır.
Biliyorsunuz;
Yasaklar, özgürlüğün bittiği yerde başlar…
***
7 Haziran milletvekili genel seçimine 10 gün kala Yüksek seçim Kurulu’nun (YSK) seçim takvimine göre başlayan seçim yasakları üzerimizde baskı oluşturuyor.
Daha önceki seçim dönemlerinde ‘seçim yasaklarını ihlalden’ iki kez hâkim karşısına çıkmıştık.
Üçüncü kez çıkmaya niyetimiz yok.
İnsanın orada ne kadar yalnız kaldığını iyi biliyoruz.
Hele yayından, yazılandan sorumluysanız, yetkinin insanı yüceltmediğini orada anlıyorsunuz.
Bu süreçte sırtınızı sıvazlayıp sizi teselli etmenin bir yolunu bulan siyaset, size haylaz çocuk muamelesi yapmakla kalmıyor, birde tavsiyelerde bulunuyor.
Aralarında “Bu kadar yapmasaydın, bu kadar yazmasaydın. Biz seçimi zaten almıştık” diyenleri bile çıkıyor.
Zira kimse için değmeyeceğini geçte olsa anladık…
***
Seçim yasaklarına göre;
Yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler ve tahminlerde bulunmak yasak.
Bunları paylaşmakta yasak.
Siyaset yasak, bilim yasak.
Yani sosyoloji ‘külliyen’ yasak.
Bir siyasi partinin veya adayın lehinde ya da aleyhinde yazmak, vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılması ve herhangi bir surette dağıtılması da yasak.
En azından bize yasak.
Hükümler bizi bağlıyor.
Peki kimi bağlamıyor?
***
Bilenler bilir.
Yönetmen Yüksel Aksu’nun yazıp yönettiği, Muğla sinemasının ilk örneği olan Dondurmam Gaymak filminin Komünist Mustafa rolüyle ‘yasaklar’ konusunda haklı bir üne kavuşmuştuk.
Filmin unutulmaz sahneleri arasında yer alan meyhane sahnesi aslında yasaklara tepki üzerinden kurgulanmıştı.
Günlük yaşamın içinde en sıradan şeyleri, hatta olan biten her şeyi siyasete bağlayan, siyasetle açıklayan kasaba enteli Komünist Mustafa’nın siyaset içerikli tespitlerinden bir ..ok anlamayan ve bir an önce içkiyle buluşmak isteyen içkici tayfanın “Meyhanede siyaset muhabbetini bırakalım” önerisine şu sözlerle tepki vermişti.
“Eeee arkıdeş, siyaset yasak, bilim yasak. İki kelime laf ettirmeycekmisiniz? Meyhanede siyaset yapma, devlet dairesinde yapma, okulda yapma, sendikada yapma, dernekte yapma (!) Helada mı yapıcez len bu siyaseti. Sadece kışlada, Tusiad’da mı yapılcek len bu siyaset? Ali vesvese etmesin diye biz; gerçekleri, sınıf çelişkisini saklecekmiyiz?”…
***
Yasaklar ortadayken gerçekleri, sınıf çelişkisini anlatmak, iki laf etmek kolay değildir.
Zira iş tıpkı filmde olduğu gibidir.
Siyaset yasak, bilim yasaktır.
Peki serbest olan nedir?
Serbest olan fıkradır (!)
O zaman derdi, fıkrayla anlatmak gerekir…
***
Devir; 4. Murat devridir.
Bektaşi akşam namazından sonra almış şarap şişesini evin yolunu tutar.
İki zabit bektaşinin yolunu çevirir ve sorar:
-“Ey erenler üzerinde yasak madde var mı?”
Bektaşi;
-“Akşam namazdan çıkmış şu fukarının üzerinde yasak madde ne arasın?”
Zabit:
-“O zaman arayalım üzerini” der.
Bektaşinin üstü aranır ve bir şişe şarap bulunur.
Şişeyi gören zabit sinirlenir ve sorar:
-Bu ne erenler, bu yasak madde değil mi?
Bektaşi hazır cevaptır:
-“Size bir soru soru (!) eğer ben haksızsam tamam” der.
Bektaşi sorar:
-“Zina yasak mıdır?”
-“Yasaktır” der zabit.
Bektaşi eliyle zabitin mahremine işaret eder ve şöyle der:
-“O zaman sen de suçlusun çünkü zina aletiyle geziyorsun”…