25 Mayıs’ta Kent Yazıları’nda Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin Muğla ziyareti sonrasında kaleme aldığımız “Denizli Milletvekilinden Muğla’ya Vizyon” başlıklı yazıya çok uzaklardan, dünyanın bir ucundan, Çin’den bir ileti geldi. Ticari yaşamını Çin’de sürdüren Muğla düşkünü İşadamı Zafer Karadağ’dan gelen “Bir gazeteciye açık mektubumdur” başlıklı iletinin noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşmak istiyoruz.
***
BİR GAZETECİYE AÇIK MEKTUBUMDUR
“Sevgili Nejat Altınsoy, yüreğine, kalemine sağlık, yine güzel bir yazı yazmışsın. Evet, ben de AKP’li olmadığım için seni anlıyorum, o vizyonu hem Denizlili, hem de AKP’li bir siyasetçiden değil de, hangi partiden olursa olsun ama Muğlalı bir siyasetçiden duymayı tercih ederdim.
Ancak şu bir gerçek ki, zaten Muğlamız ne çekiyorsa, dar kafalı, vizyon fakiri yöneticilerden ve siyasetçilerden çekiyor.
Kendileri bilmediği gibi, “bilmediğini de kabul etmeyen” bazı insanların, hasbelkader bir koltuğu ele geçirdikleri zaman ilk yaptıkları şey, kendilerinde olmayan vizyona sahip insanları engellemek oluyor.
Lütfen ahkâm kestiğimi düşünme, bu yazdıklarımı doğrulayan pek çok olay yaşadım.
Bir siyasetçi olmasam da, ben de Memleketimin kalkınması, Hemşehrilerimizin refah düzeyinin artması ve çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakabilmek adına naçizane bazı çalışmalar yapıyorum, ancak destek yerine köstek görmekten yorgun düştüm.
Özellikle son 20 yılda, Muğlamızın ihracatının artması ve turizmde daha iyi yerlere gelebilmesi için pek çok proje geliştirdim.
Avrupa’dan, Rusya’dan, Yunan Adaları’ndan ve Çin’den işadamları ve yöneticiler getirdim, onları Valilerimiz, Belediye Başkanlarımız, Üniversite hocalarımız ve işadamlarımızla tanıştırdım.
Örneğin, Yunanistan’ın Avrupa Birliği’ndeki görevi nedeniyle, Atina Büyükşehir Belediye Başkanı’nın sadece yarım saatlik bir randevu koparabildiği için özel uçakla Rodos’a gelip konuştuğu ve destek istediği, üst düzey bir Yunanlı bürokrat olan dostum Mr. Kremlis’i Muğla’ya getirdim. O gün 30 Ağustos olduğu için, törenler nedeniyle çok yoğun olmalarına rağmen, hem Valimiz hem de Belediye Başkanımız O’nu makamlarında kabul ettiler çünkü Valimiz Sayın Hüseyin Aksoy daha önce görev yaptığı Avrupa Birliği Alt Komisyonu nedeniyle gelen misafirin önemini fark etmişti.
Her iki ziyaret sırasında Yunanlı dostum şöyle konuştu, “Ben hayatımda doğduğu topraklara Zafer kadar aşık birini daha görmedim ki, buna kendim de dahilim. Sırf bu nedenle, Zafer’in çok merak ettiğim Muğla’sını görmek için ailemle birlikte geldik. Ben Avrupa Birliği Çevre Direktörlüğü’nde görevliyim, eğer Muğla için yapabileceğim bir şey olursa lütfen beni arayın, işte kartım, cep telefonum ve email adresim.” demişti. Ancak ne yazık ki kendisine tek bir proje dahi gönderilmedi.
Bir kaç örnek daha vereyim… Rusya’dan, Polonya’dan, Yunanistan’dan, vs… işadamları getirdim, onları ağırladım. Fethiye’deki bir serada kendi eliyle kopardığı domatesi yerken, “20 yıldır İspanya’dan domates ithal ediyorum ama bu kadar lezzetlisini hiç yememiştim” diyen Polonyalı hanımefendiyi, Köyceğiz/Hamitköy’deki portakalı yerken mest olan Rus müşterimi ve Seki yaylasının bol sulu ve lezzetli elmalarına hayran olan Yunanlı ithalatçıyı unutmadığım gibi, onların istedikleri paketleme ve lojistik şartlarını sağlayamayan işadamlarımızı ve yerel yöneticilerimizi de unutamıyorum.
1999 yılından itibaren, Yunanistan’a ihracat yapılmasına ön ayak olmak için yaptığım çalışmaların genelini ise şu hatıramla ifade edeyim. O zamanki TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Başkanı sevgili Oğuz Satıcı bana şöyle bir email göndermişti;
“Sevgili Zafer, sana bu emaili Atina Havalimanı’ndan gönderiyorum. Benim gözümde insanlar ikiye ayrılır, onların %99 oranına sahip ezici çoğunluğu, kendileri için yazılmış bir tarihi yaşarlar, geriye kalan %1 ise, işte o tarihi yazarlar. Türkiye’nin Yunanistan’a yaptığı ihracatın artması için ortaya koyduğun vizyon ve yaptığın çalışmalar nedeniyle, bizim gözümüzde sen de, %1’den biri olduğunu ispat ettin, tüm ihracatçılarımız adına sana teşekkür ediyorum.”
Hayatım boyunca pek çok ödül kazandım ama kendini Türkiye’nin ihracatını artırmaya vakfetmiş bir işadamı olarak, TİM Başkanı’ndan aldığım bu ödülün gönlümde özel bir yeri vardır.
Tabii bir de, 2006 yılında Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanımız sevgili Kürşad Tüzmen’in Fethiye’de; “Zafer Bey, savaşları komutanlar kazanmaz, onlara uç beyleri kazandırır, ben de sizi Çin’deki Uç Beyimiz olarak kabul ediyorum” dediği an hissettiğim gururun yeri bambaşkadır.
Tekrar Muğla’ya dönecek olursak… Yunan Adalarına ihracatımızın artması için yaptığım çalışmaları Rodos’taki 12 Adalar Ticaret Odası da takdir ediyordu, verdikleri ödül de bunun ispatı olmuştu. Özellikle yaş sebze ve meyve ihracatımızın artmasını onlar da istiyordu, böylece Atina üzerinden gelen bayat ürünler yerine, Muğla’dan daha taze ve lezzetli ürünler alabileceklerdi.
O ihracatın önündeki en büyük engel olan; “Avrupa Birliği’nden akreditasyonu bulunan bir laboratuvar” kurmak için yaptığım girişimler sayesinde, Tarım İl Müdürlüğümüz tarafından tespit edilen kurulum maliyetinin %60’ını AB fonlarından, %40’ını İhracatçı Birliklerimiz kanalıyla temin etmenin yolunu da açmıştım fakat o vizyonu paylaşacak ve hedefe ulaştıracak yöneticilerimiz yoktu.
Sonra Muğla merkezinde; “Organik domates üretimi, kurutulmuş domates ve domates suyu entegre tesisi” kurmak için bir proje geliştirdim. Almanya’dan getirdiğim bir uzmanla birlikte, Karabağlar yaylamızda ve Yerkesik çevresindeki köylerde araştırmalar yaptık. Köy kahvelerinde üretici köylülerle konuştuk, Belediye Başkanımız ve Ticaret Odası Başkanımız Karabağlar yaylasındaki kendi yurtlarını (arazi) bile bu projeye tahsis edebileceklerini söylediler. Muğla Üniversitesi’ndeki ilgili hocalarla toplantı yaptık, teknik destek vermeye hazır olduklarını söylediler. Hele son anda ilave ettiğim ve karbondioksit salınımını minimuma indirgeyeceği için %70 oranında AB hibesi de alabilmemizi sağlayacak bir özellik sayesinde, projeyi duyan herkes müthiş etkilenmişti.
Muğla’nın ihracatına katkı sağlayacağı için, büyük bir heyecanla planladığım bu güzel projeyi hayata geçirmek amacıyla güçlü bir şirket kurulması gerekiyordu ve ben de bu şirketin Muğla Güçbirliği A.Ş. adı altında, tüm Muğlalıların ortak olabilecekleri bir şirket olmasını arzu ediyordum. Hatta Özel İdare ve Muttaş (Belediyenin Tanzim Satış Mağazaları)’ın da katılımı için Valimizle ve Belediye Başkanımızla da konuşmuştum. Ancak tüm çabalarım boşa gitti ve herkes topu bir diğerinin üzerine attığı için, Almanya’dan gelen uzman, güzel bir tatil yaptıktan sonra geri döndü.
Daha sonra, 2004 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’ne yerleştiğimden beri ise, Muğla’yı Çinlilere tanıtmak için naçizane çabalar içindeyim. Örneğin Valimiz Sayın Hüseyin Aksoy’un izni ile başlattığım bir çalışma kapsamında, 6 ay boyunca tek başıma koşturdum, Muğla, Ankara, Chongqing ve Pekin’de sayısız görüşmeler yaptım, on binlerce kilometre uçak yolculukları yaptım ve sonunda hem Çin’in, hem de Dünyanın en kalabalık şehri olan 33 milyon nüfuslu Chongqing Valiliği ile Muğla arasında bir kardeş şehir işbirliği kurulması için anlaşma zemini oluşturdum. Chongqing Valisi’nin; Muğla Valisi, Belediye Başkanı, Ticaret Odası Başkanı ve Muğla Üniversitesi Rektörü’nü ismen davet ettiği mektupları kendi ellerimle Muğla’ya götürdüm. Fakat ne hikmetse o mektuplar sumen altı edildi ve lütfedip te cevap dahi verilmedi.
Oysa o fırsat kaçırılmasaydı, bugüne dek geçen 10 yılda hem binlerce Çinli turistin Muğla’ya gelmesi sağlanırdı, hem üniversiteler arasındaki değişim programları sayesinde yüzlerce Çinli öğrenciye ve onların gönüllü tanıtımları sayesinde milyonlarca Çinli’ye Muğla’yı tanıtırdık, hem de pek çok Muğlalı Chongqing’e yerleşerek ihracatımızın ve turizmimizin gelişmesine katkı sağlardı.
Her neyse, ben insanlara kızıp ta Muğla’ma küsmem, tabii ki yoluma devam ettim.
Çin’in Dünya turizm platformunda bir yıldız gibi parlayacağını ön görebiliyordum. Bu nedenle de Muğla’daki turizmcilere sesimi duyurmaya, onların dikkatini Çin’e çekmeye çalışıyordum. Pekin yönetiminin, daha çok Çinlinin yurt dışına çıkarak bilgi ve görgüsünü artırmasını hedefleyen kararı doğrultusunda, Çinli turistler inanılmaz bir artış hızıyla Dünyaya açılmaya başladılar. 10 yıl önce bu 1,5 milyarlık ülkeden sadece 10 milyon civarında Çinli yurtdışına seyahat ederken, 2014 yılında bu sayı 107 milyon turiste ulaştı.
Bu arada, Türkiye’nin ve tabii ki Muğla’nın hızla büyüyen bu turizm pastasından pay almasını sağlayacak, büyük bir de fırsat doğdu. Her iki ülkenin ortak kararı doğrultusunda, 2012 yılının “Türkiye’de Çin Yılı”, 2013 yılının da “Çin’de Türkiye Yılı” olarak kutlanmasına karar verildi. Muğla turizminin bu fırsatı kaçırmasına asla seyirci kalamazdım ama Şanghay’dan attığım çığlıklar bir türlü Muğla’ya ulaşmıyordu.
Ben de dayanamadım ve kalktım Muğla’ya gittim, hem de eli boş gitmedim. 2012 yılında Muğla’da ilkini ve 2013’te de Çin’de ilkini düzenleyerek, her iki ülkede geleneksel hale getireceğimiz bir “ÇİN FESTİVALİ” projesi ile Valimizin, Belediye Başkanımızın, Ticaret Odası’nın kapısını çaldım, Turizm İl Müdürümüz ve Marmaris GETOB Müdürü kardeşimle oturup toplantı yaptım. Bu projeyi, sahil kasabalarında düzenlenen kavun karpuz festivallerinden ayıran en büyük özellik, içeriğinde sadece turizmin değil, Muğla Çam Balı, mermer, su ürünleri, orman ürünleri, kuzu göbeği, lüks yat, Kavaklıdere’nin bakır işçiliği, Melsa ürünleri, vs… gibi Muğla’da üretilen ve dünyaya ihraç edilen ürünlerin sergileneceği bir fuarın da yer almasıydı.
Ayrıca, eşi Çin’deki en büyük ikinci televizyon kanalı olan Shanghai TV’de yönetici olan Çinli bir bürokrat dostum sayesinde, Muğla’nın bütün ilçelerinde yapacakları bir TV çekimi sayesinde Muğla’nın yüzlerce milyon Çinli tarafından tanınması fırsatını yarattım. Şanghay’a kadar gelen Ticaret Odası Meclis Başkanımızı şahsen tanıştırdığım bu Çinli dostuma, MUTSO adına verilen davet mektubu sözü tutulmadığı gibi, defalarca uyarıp rica ettiğim halde, nezaketen de olsa bir mazeret e-maili dahi gönderilmedi.
Ne yazık ki, bu projelerin her ikisi de bürokrasimizin tozlu raflarındaki yerini aldığı için, olan benim emeklerime oldu. Turizmcilerimiz hala, Çinli turistler Muğla’mızı keşfetsinler diye sihirli bir değnek bekliyorlar.
Daha fazla yazıp ta, vaktinizi almak istemiyorum, eğer arzu ederseniz, 1999 yılından beri http://www.harclik.net adresinde yayımlamakta olduğum kişisel dergim “HARÇLIK” taki arşivimden daha fazla bilgi edinebilirsiniz. İşinizi kolaylaştırmak için size üç tane de link vereyim;
PARDON DEMEK BİR ERDEMDİR
ÇİN’DEN MEKTUP VAR
ŞİKAYETİM VAR, VİZYON FUKARASI YÖNETİCİLERDEN!
Muğla’daki yöneticilerimiz oturdukları yerde oturmaya devam etsinler ama ben çabalamaktan vaz geçmeyeceğim. İnşallah yakında Muğla’yı bir alanda daha “Marka Şehir” yapmak için hazırladığım bir projeyi hayata geçireceğim. Fakat bu defa projemi elime alıp ta Muğla’ya götürmeyeceğim, bizzat uygulamaya başlayacağım ve böylece hiç kimseye projemi rafa kaldırma ya da sumen altı etme fırsatı vermeyeceğim.
Muğlamızın, makus talihinin asıl müsebbibi olan vizyon fakiri yöneticilerden tez zamanda kurtulmasını diliyorum.
Selam ve sevgilerimle.”