Yaz gribi, bir haftadır yatağa çekmek için uğraştı ve sonunda galip geldi.
35 derece hava sıcaklığında grip olma başarısı gösterdik ve gribal enfeksiyon nedeniyle yazılara üç gün ara verdik.
Hastalık nedeniyle eve kapandık ancak Rifat Ayaydın caddesinde devam eden doğal gaz kazı çalışmaları nedeniyle oluşan toz topraktan kendimizi kurtaramadık.
Merkez Muslihittin Mahallesi, Rifat Ayaydın Caddesi’nde doğal gaz boru hattı döşeyen firmanın yaptığı çalışma nedeniyle kendimizi tozun toprağın içinde bulduk.
Gazeteci olunca her tür şikâyet sahipleri sizi arayıp buluyor.
Elçiye zeval olmaz.
Rifat Ayaydın Caddesi sakinlerinin doğalgaz boru hattını döşeyen Akmercan firması yetkililerinden ve yerel yönetimlerden bir talebi var.
Cadde sakinleri çalışma yapılırken oluşan tozu önlemek için su tutulup tutulamayacağını soruyor. ‘Su tutulursa bu kadar toz oluşmaz’ demeye getiriyor.
Cadde sakinleri kazılıp borusu döşendikten sonra üzeri toprakla kapatılan hattın da itfaiye tarafından sulanmasını talep ediyor.
Zira caddede ciddi bir trafik yoğunluğu var.
Gidiş geliş istikametinde seyir eden araçların oluşturduğu toz, en az kazı çalışmaları kadar var.
Hasta yatağımızda bize kadar ulaşan şikâyetler üzerimizde kalmasın, yetkilisine ulaşsın diyerek vatandaşın iletisini ulaştıralım.
Vatandaş diyor ki;
Doğalgaz boru hattını döşeyen Akmercan firması, çalışırken oluşan toz ve toprağı önlemek için daha hassas davranabilir. Ortalığı sulayarak tozlanmanın önüne geçebilir.
Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı itfaiye de boru hattı döşenen cadde ve sokaklarda oluşan tozlanmayı önlemek için arada bir ortalığı sulayabilir.
Bir sabah bir akşam, iki sulama yeterlidir.

Bu sulama işi sadece oralarda kalmasın.
Milli Eğitim Müdürlüğü ve Dumlupınar İlköğretim Okulu önünde devam eden kazı çalışmaları da toz ve kirlilik yaratıyor.
Sulama buralarda da yapılsın.
Biliyorsunuz;
Caddelerin sulanması Muğla’da eski bir adettir.
Yaşı 35’in üzerinde olanlar hatırlar.
Özellikle yaz aylarında sabah erken saatlerde ve akşamüstlerinde Muğla’da caddeler belediyeye ait arazözler tarafından sulanırdı.
Özellikle akşamüzeri yapılan cadde sulaması adeta bir şenliğe dönerdi.
Sıcaktan yanan kavrulan, çoluk-çocuk, kız kızan, cadde sulayan arazözün yolunu gözler, fıskiyenin suyuyla serinlerdi.
Esnaf dükkânının önünü temizler, nihai temizlik için arazözün gelmesini beklerdi.
Bu yöntemle caddelerde temizlenirdi.
Cadde sulama Muğla’da bir gelenekti.
Ancak bu gelenek Orhan Çakır’la birlikte sona erdi.
Cadde sulaması son ve düzenli olarak Orhan Çakır döneminde yapıldı.
Zabıtaların cadde cadde dolaşıp, şehirde ne olup bittiğini gözlemlediği şehir turları da bir görevden ziyade bir gelenekti. Belediye şimdi olduğu gibi sadece ihbar mekanizmasıyla çalışmaz, zabıtalar birer inzibat eri gibi caddelerde tur atar, vatandaşı evinin önünde, bahçesinde ve sokağında dinler, sorunları tespit eder ve hemen oracıkta işi çözerdi.
Şehrin gerçek sahibi olan yerel yönetimlerdi.
Yaşamın her alanında bu gerçek, vatandaşa hissettirilirdi.
Belediyecilikle, Muğla yaşam kültürü birbirine eşit mesafedeydi.
Muğla’nın yaşam kültürü kendine uygun belediyeciliği de inşa etmişti.
Bunun temelleri Erman Şahin döneminde atılmıştı.
Muğla Belediyesi yöntem ve uygulamalarıyla sosyal demokrat belediyecilik konusunda örnek olmuş ve bu durum üniversitelerde araştırma konusu bile olmuştu.
Lafı uzatmayalım.
‘Bir cadde sulamasından nerelere geldin’ denilmesin.
Zira nostaljik bir iç çekişle bunları yazıyor değiliz.
Biliyoruz ki; herşey gibi belediyecilikte, belediyeler de değişti.
Biliyoruz ki; kentin geleneklerini bilen, gelenekleri devam ettiren çok fazla belediyeci kalmadı.
Ne yönetim kadrosunda, ne de idari personelinde kentin yaşam kültürünü bilen kimse kalmadı.
Varsa da (!) sayıları ve yetkileri azaldı.
Geçmişte vatandaşın ayağına giden, sokağında bahçesinde işi çözen belediyecilerin yerini vatandaştan gelecek ihbar üzerine harekete geçmeyi bekleyen belediyeciler aldı.