Muğla Üniversitesi, 3 Temmuz 1992 tarihinde 3837 sayılı kanun ile kuruldu. Üniversitenin kuruluşunda Fen-Edebiyat, Su Ürünleri Teknik Eğitim ve İktisadî ve İdarî Bilimler Fakülteleri, Fen ve Sosyal Bilimler Enstitüleri, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu yer aldı.Üniversitede bugün 10 fakülte, 3 enstitü, 5 yüksekokul, 10 meslek yüksekokulu, 14 araştırma ve uygulama merkezi bulunuyor.
146 bölüm-program, 43 ana bilim dalında 24.000 bine yakın öğrenci, bine yakın öğretim elemanı ve bir o kadar da idari personel bulunuyor.
***
Ülkenin Yüksek Öğretiminde tarihsel derinlikleri ile yer alan köklü üniversitelerden ODTÜ, Gaziantep Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde; Teknikçiler, Hacettepe, 19 Mayıs, Ege Üniversitesi’nde; Tıpçılar, Gazi Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi’nde ise Eğitimciler kurucu iradeye sahip. 1992 tarihinde kurulan Muğla Üniversitesi’nin kurucu iradesini Sosyal Bilimler oluşturuyor.
Fen-Edebiyat, İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri, Fen ve Sosyal Bilimler Enstitüleri kuruculuk yapan Sosyal Bilimlerin büyük etmenleri. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimlerin kurucu iradesi ile şekillenmiş bir üniversite.
Bu tespitten Sosyal Bilimlerin kurucu iradesinden rahatsızlık duyduğumuz anlaşılmasın. Bir gazeteci olarak sosyolojiyi, tıp bilimine tercih ettiğimi belirtmek isterim.
***
Kurucu irade; 20 yılı aşkın süredir üniversitede varlığını devam ettiriyor. Bu iradenin sahibi olan değerli sosyal bilimci hocalarımız sakın alınmasın, bu güçten, varlıklarından kişisel bir rahatsızlığımız yok. Bu sadece bir tespit. Ancak; üniversitenin kurucu iradesinin yapmaya kadir olduğu şey ile fiilen yapabileceği şeyi artık birbirinden ayırmak gerekiyor diye düşünüyoruz. Kurucu iradenin üstünlüğü ile oluşan yönetim biçimi ve kuralların etkinliği bir sarmaşık gibi birbirine karışmış durumda. Bu karışıklık kaotik bir biçime doğru yol alıyor. Üniversite’de görev yapan akademisyenler bu yazıyı “tereciye tere satmak” olarak nitelendirmeden önce yaptığımız tespitin “kurucu iradenin sınırsız bir egemen güç olduğuna dikkat çekmek, bu iradenin koyduğu kuralların yöntem ve uygulamaların etkin sorumlusu olduğunun altını çizmek” olduğunu unutmamalı.
***
Üniversitenin kurucu iradesinin yöntem, uygulama ve koyduğu kurallar kuşkusuz “Normlar Hiyerarşisi”nin en tepesinde yer alıyor. Ancak bu kuralların uygulamalardaki etkinliği sonrasında oluşan biçiminden duyulan rahatsızlık kentin ara sokaklarına kadar sirayet etmeye başladı.
***
Üniversitenin kurucu iradesinin sırf kurucu irade olduğu için yürürlüğe koyduğu kurallar ve yöntemler saygı ile karşılansa da bu yöntemin ve bu yönetim biçiminin kendi içinde ve üniversitenin ilişkilerinde sorgulanmaya başlandığı göz ardı edilemez. Ortada ciddi bir itaatsizlik ve ihlal mevcut. Temeli ne olursa olsun bu statik rahatsızlık artık üniversite yerleşkesinin sınırlarını aştı ve toplumun sosyal politikalarına, siyasetine kadar ulaştı.
***
Her toplum tamamen kendine özgü koşullar altında doğuyor, gelişiyor ve kuşkusuz ki bir başkasına birebir benzemiyor. Gazeteci olarak kimseyi bir diğerine benzetmek yada bizimle olan ilişkilerine göre dizayn etmek gibi bir derdimiz yok. Bine yakın öğretim görevlisi, akademisyeni bulunan, gücünü, enerjisini bilimden aldığına inandığımız üniversitenin kendi yarattığı sorunları yine kendisinin çözmesini bekliyoruz.
***
İdari kadroda yer alan değerli akademisyenlerimizin üniversite yerleşkesine yerleştirilecek çöp bidonlarının yerine karar vermekten, çok daha önemli işleri olduğunun farkındayız. Üniversitede yaşanan son olay bardağı taşırdı ve bizi isyan etme noktasına getirdi. Artık biz statüko ile her platformda verilecek mücadelede “iş birliğine ve çözüm ortaklığına” hazır olduğumuzu bildirmek isteriz.
***
Sevgili Hocamız Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan’ın “Ahlaktan Siyasete” adını taşıyan kitabından küçük bir alıntı ile sonlayalım. “İsyan, hayır demekle başlar. Camus, isyan eden insan kimdir? diye sorar ve cevabı ‘hayır diyendir’ der.