Otorite Sorunu ve Üniversite başlıklı yazıyı “Üniversitenin kendi içinde başlayan ve kıyasıya devam eden rektörlük süreci ‘lastik pabuçlu’ statik yapının kurgu ve planlarına feda edilemez. Bilimin ve kentin içinde olmadığı bu sürece kent olarak artık müdahil olacağımız bilinsin istiyoruz. Bunun için de gereğini yapmaya kararlıyız” diyerek sonlamıştık. Kaldığımız yerden devam edelim. Bir yüzleşmeden bahsetmiştik! Üniversitenin kurulmuş iradesi ile ilgili olarak “Lastik Pabuçlu” tarifin gösterdiği adres, üniversitenin kendi içinde alıcıları ile buluştu.Bu tariften herkes aynı şeyi algıladı.Varlığını “lastik pabuçlu” bir çatıya borçlu olan kurulmuş irade, ideolojik temelli görünümü ile üniversitenin içinde yıllara varan bir egemenliğin sahibi ve ilişkilerin belirleyicisi.Belirtelim; tüm bu tespitler ve iddialar yirmi yıla yakın bir sürecin sonunda engellenmeye çalışılan üniversite/kent ilişkilenmesinin zorunluluğuna inanmış unsurların bir araya gelmesi ile oluştu.Bu konuda üniversite yerleşkesinde bizimle paralel düşünen “fikir ortaklarımız dostlarımız” bulunuyor. Kaleme aldığımız yazılarda yer alan tespitler her ne kadar “kent/üniversite” ilişkilenmesini masaya yatırıyor olsa da aslında; “üniversite/ üniversite” ilişkilenmesinde bir yüzleşmeye neden oldu.
***
Bir kez daha yanlış anlaşılmanın önünü keselim. Kaleme aldığımız konularda yer alan tespitler “bu gün’ün, şu an’ın hikayesi, tespiti” değildir. Kaleme aldığımız bu konular bir sürecin hikayesidir.O nedenle kimse; yazıların sadece bu günü anlattığını ve bireylere dayalı yazıldığı yanlışına kapılmasın. Bizim kimi ve neyi kast ettiğimiz bellidir. 20 yıl içerisinde “pek şanlıyız” zihniyeti ile çeşitli mevki ve makamlarda bu türün yöneticileri olarak görev yapanlar, Kötekli’yi “kazanılmış kutsal toprak” olarak görenler ve bu kutsal emaneti; bir sonraki türüne özenle teslim edenlerdir.
***
Sosyal demokrat (sol!) ideolojinin egemen olduğu kentte, ta orada, uzakta yer alan yeni bir yerleşkenin tam göbeğine inşa edilen ve kentin siyasi yapısına göre “gecekondu” sayılan bu ideolojik anlayış kısa sürede kentle ilişkilenmek isteyen üniversitenin önüne statik engeller oluşturdu.Yirmi yıl önce imar planlarını bile toplumun sosyal politikalarının bir parçası olarak gören, kentsel planlama ve korumacılık konularında hassasiyeti, refleksleri ile anılan kent; kurucu iradenin baldırından çıkan ve kente ters duran bu “gecekondu” yapının “pek şanlı” tayfasını uzunca bir süre fark edemedi. Kendilerine bir “Ronin krallığı” kuran bu statik yapı “kentin derin uykusunu” fırsat gördü. Kent; kurucu iradeye “saygılı olmak” adına bu gerçekle o süreçte ne yazık ki yüzleşemedi.Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin hatasının yüzüne vurulmadığı bu kentte bu türden erdemli davranış şekillerini bir zafiyet olarak görenler artık yanıldıklarını anlamak zorundalar.
***
Yirmi yıldır; ideolojisi farklı olan kentle ilişkilenmek yerine kendilerine bir yaşam alanı yaratan bir zihniyetle gecikmişte olsa bugün yüzleşmeye çalışıyoruz. “Adını kentten alan” ancak kente sırtını dönen ve hiçbir zaman bu adı hak etmek için çaba göstermeyenler; “bistro masalı kokteyllerde kadeh tokuşturmayı, kırmızı kurdelenin ucundan tutmayı, havai fişek atmayı” kentle ilişkilenmekten saydılar. Bir iki kişisel ve cılız atak dışında kentin ve toplumun hiçbir sosyal politikasını oluşturmadılar. Böyle bir dertleri yoktu ve hiçbir zaman olmadı. Bu yılın başlarında ilişkilenmek adına üniversite yönetimine biz gazeteciler tarafından “Senato Arasta’da Toplansın” önerisi de diğer bütün öneriler gibi maalesef gerçekleşemedi. Bu konuda yönetici konumundaki bir akademisyenin “bizi de engelliyorlar” itirafı üzerine; “engelleyenlerin” deşifre edilmesinin zamanı geldiğini artık anlamış bulunuyoruz. Üniversite/kent ilişkilenmesinin sağlanması için çaba gösteren, yüreği bizimle beraber çarpan bir avuç akademisyenin ve yöneticinin olduğunu biliyoruz. Dostlarımız içlerini rahat tutsunlar, artık müdahiliz ve suni olarak başlatılan rektörlük sürecinde “lastik pabuçlu” zihniyetin karşısına “körüklü Efe çizmesi” ile çıkacağız. Kimse alınmasın!Verdiği karar “faydasız” olanın otorite sahibi olmasının hiçbir önemi olmadığını biliyoruz. Bu nedenle bu süreçten sonra bir yanlış daha yapılmasına, üniversitenin ve kentin bir yirmi yılının daha “duruk” ve birbirinden koparılmış olarak yapılanmasına izin vermeyeceğiz.“Vakıfların, marjinal siyasi oluşumların, sendikaların ve hatta ilkokul öğretmenlerinin kurucu iradeyi ve otoriteyi yerle bir edip oluşturduğu kurulmuş irade” bizim; üniversite/kent ilişkilenmesini bir “kentsel dönüşüm projesi” olarak gördüğümüzü iyice bellesin. Kent; derin uykusundan uyandı.
Artık her alanda; hem üniversite hem de kentte “değişim” en önemli kanıtımız…