BAŞKAN GÜMÜŞ’ÜN İKİNCİ KÜLTÜR TURİZMİ HAMLESİ
Marmaris yeşili, Bodrum maviyi, Fethiye ise hem yeşil hem de mavisi ile turizmde pazar oluştururken, kıyı yerleşkelerin neredeyse tamamı bir turizm destinasyonuna dönüşüp turizme dayalı ekonomilerini yaratırken, Orta Muğla ne turizm çeşitliliğini ne de turizm ekonomisini oluşturamadı.
Bugün ‘Menteşe’ diye yazılan ancak ‘Muğla’ diye okunan Orta Muğla, kültür turizmi için gerekli argümanlara sahipken ve böyle bir seçeneği varken ne yazık ki bugüne kadar bir kültür destinasyonuna dönüşemedi.
‘Kültür Kenti Muğla’ tanımı bürokratik bir dilek ve dönemsel bir temenninin ötesine geçemedi.
Kentin yüksek hedefi olarak hafızalardaki yerini aldı.
Dönem dönem bu konuda çalışmalar yapılmış olsa da iş kesin bir sonuca ulaşamadı.
Kentin simgesi olan Muğla Bacasını kendi özgün mimarisinden alan, eski kent dokusu içerisinde yer alan tarihi evleri ve tarihi dokusuyla Tarihi Kentler Birliği’nin kurucu iradesini oluşturan, ötesinde en iyi korunan ödülleriyle hafızalara kazınan Orta Muğla, kültür turizmi konusunda kendi gerçeğini yaratamadı.
Marka değerini oluşturamadı.
Muğla’nın iki sokağı kadar bir yerleşkeye sahip olan Şirince, kendi markasını oluşturarak kültür turizmi konusunda mesafe kat edip bir destinasyona dönüşürken bizi solladı geçti.
Kent dinamikleriyle oluşturulması gereken kültür turizmi olgusu yerel yöneticilerin algısına ve kişisel becerisine bırakıldı.
Hatırlayanlar çıkacaktır.
Orta Muğla’nın kültür turizmi konusundaki ilk sivil adımını Mabolla grubu attı. Gökhan Çağlav eski kent dokusu içerisinde yer alan tarihi Müftüler Evi’ni restore ederek Muğla Sanat Evi’ne dönüştürdü. Kentin kültürel mirasının sergilendiği, etnografik bir müze konumuyla Sanat Evi, kültür turizminde atılmış ilk ciddi adımlardan birisiydi.
Kentin yaşam kültürünü, tarihsel mirasla harmanlayan Çağlav Ailesi, kentin kültür turizmi olgusunu yaratan misyonerleri olarak en seçkin örneklemeyi oluşturdu.
Bu örnek modelle başlayan süreçte Şerefliler Evi, Özbekler Evi, Belen Kahvesi, Hacı Kadı Evi restore edildi.
Yine aynı süreçte Kültür Bakanlığı-Muğla Belediyesi işbirliğinde tarihi Arasta restorasyonu başladı.
Tarihi Zahire Pazarı da bu süreçte yenilenerek hizmete açıldı.
O süreçte “Kahveyle Tanıtım Olur mu?” başlıklı bir yazı kaleme almış, tarihi bir mekanda içilen Türk Kahvesi ile tanıtım yapılabileceğine dikkat çekmiştik.
Muğla’nın kültür turizmi konusundaki altyapısını oluşturmaya yönelik tüm bu çalışmaları turizmden pay almamızı sağlayacak unsurlar olarak algılamıştık.
Ancak iş orada kaldı.
Tarihi mekanları restore etmekle yetindiğimiz, “Bu iş olmayacak” duygusuna kapıldığımız süreçte ise tarihi bir fırsat yakaladık.
Ana mekanını tarihi Arasta’nın, eski kent dokusunda yer alan tarihi Muğla Evleri’nin, Saburhane sokaklarının oluşturduğu ‘Dondurmam Gaymak’ filmi kent açısından müthiş bir tanıtım olanağı sağlamıştı.
Bu fırsatı da göz göre göre kaçırdık. Bunun ötesinde sinema sanatının büyüsüyle binlerce kişi Muğla’yı ziyaret etmesine karşın biz Arasta’yı tarifleyen tek bir “Dondurmam Gaymak Filmi Burada Çekilmiştir” tabelası asamadık.
Dondurmam Gaymak filminin sağladığı tanıtım olanağından bir .ok anlamadığımız gibi (!) hafta sonları, özellikle Pazar günleri filmin ana mekanını görmeye gelen binlerce ziyaretçiyi ‘restaurantlar kapalı’ olduğu için aç geri gönderdik.
Gelenlere bir ‘börülce yemeği’ yediremedik.
Sahip olduğu kültürel mirasın sinema sanatının ihtiyaç duyduğu doğal plato olduğunu anlamamakta diretmemize karşın, süreçte onlarca sinema filmine ve diziye ev sahipliği yapmaya devam ettik.
Kültür turizmi yaratma yolunda travmayı bir türlü üzerimizden atamadık.
Kent-kültür-sanat ilişkisinden tanıtım olanağı sağlayamadık, kentin marka değerini oluşturamadık.
Önemli turizm destinasyonlarından özellikle Marmaris’ten Orta Muğla’ya kültür turizmi kapsamında günübirlik turist getiren acentaları ‘tuvalet ihtiyacı karşılanmadığı gerekçesiyle’ Efes’e Pamukkale’ye kaptırdık.
En acısı da Muğla’nın kent kimliğine ilişkin rol modeli ortaya koyan Oktay Ekinci’nin “Muğla’da Korumacı Turizm” konulu açılımını anlamamış olmamızdı.
“Muğla evlerini ve özgün kent dokusunun bulunduğu SİT alanını değil, aynı zamanda yaşayanlarının kültürel ve ekonomik kalkınma özlemlerini de korumayı, gözetmeyi ve sağlamayı esas alması gerekir” tespiti ile bize ışık tutan Ekinci’nin “Koruma turizmle desteklenmelidir” tespitine kafa yormak, bunun gereklerini oluşturmak yerine Ekinci’yi nostaljik bir figür olarak anmaya devam ettik.
Kültür turizmi yüksek beklentisi ile turizmden pay almayı düşünen Orta Muğla insanı olarak ikinci kez vazgeçtiğimiz noktada imdadımıza Menteşe Belediye Başkanı Bahattin Gümüş yetişti.
Menteşe Belediyesi’nin kültür turizmi konusunda yaptığı çalışmalarla yeniden umutlandık.
Eski kent dokusunun korumacılık kurdelesi gibi duran Mustafa Muğlalı Caddesi’nde yer alan
iki tarihi evin, Kökçüler Evi ve Özhanlar Evi’nin restore edilerek hizmete açılacak olması kültür turizmi konusundaki umutlarımızı yeniden yeşertti.
Bu süreçte Menteşe Belediyesi tarafından hazırlanan ‘Arasta Belgeseli’, içerik anlamında Başkan Gümüş’ün niyetini ortaya koyar nitelikte, ötesinde ise yapılacakların bir göstergesiydi.
10 Ocak’ta gazetecilerle bir araya gelen, Mustafa Muğlalı Caddesini canlandıracaklarını açıklayan Menteşe Belediye Başkanı Bahattin Gümüş, bu buluşmada bir de mesaj verdi. Gümüş, “Bu işe mülk sahipleri de el atsınlar. Belediye olarak yardımcı oluruz” açıklamasında bulundu.
Eski kent dokusunu oluşturan caddelerin canlaması için çalışma yürüttüklerini ifade eden Gümüş, o bölgenin canlı kalması adına belediye başkanlığını ve birimlerini eski garaj alanına taşımayacaklarını dile getirdi.
Tıpkı Muğla Kültür Evi’nde olduğu gibi Kökçüler Evi’ni de kendilerinin işleteceğine dikkat çeken Başkan Gümüş, ziyaretçilere Muğla mutfağının seçkin örnekleri ile hizmet verileceğini belirtti.
Koruma altındaki Karbağlar Yaylası’nda bulunan Keyf Oturağı’nın önümüzdeki süreçte, kent merkezinde bulunan Atapark’ın da belediye tarafından işletileceğinin müjdesini veren Başkan Gümüş, “Kültür turizmi yapacaksak, bunları yapmak zorundayız. Önce altyapısını hazırlamamız gerekir” düşüncesi ile hareket ettiklerine işaret etti.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Başkan Gümüş, bizi yeniden umutlandırdı.
Yapılanlar elbette önemli.
Başkan Gümüş, yaptıklarıyla ikinci Kültür Turizmi hamlesini başlattı.
Yeterli mi? Elbette değil, biz daha fazlasını da yapabiliriz.
Buna gücümüz var.
Kültür turizmi konusunda altyapıyı oluşturmanın, kenti buna hazırlamanın yanında tanıtım çalışmalarına da başlamak ve mutlaka sektör bileşenleri ile ilişkilenmek gerek.
Treni kaçırmış değiliz.
Menteşe ‘Kültür Turizmi Çalıştayı’ yaparak yol haritamızı yeniden belirleyebiliriz.