TURAN ABİ
Liman Kahvesinin hemen altında, Levantur’den çıktık.
Karşıyaka’ya yetişeceğiz.
Vapur iskelesine doğru yürüdük, ancak vapur çoktan demir almış, Karşıyaka’ya yönelmişti.
Vapuru kaçırmıştık.
Sigarasından bir nefes çekti, giden vapurun arkasından denize doğru şöyle seslendi:
Zaman durdu
Durdu dünya
Çığlık çığlığa yanlızlıklar.
Kızgınlığımdan değil bu bakışım,
Beni alıp götürmeyen vapurlarıdır öfkem.
Yanlızlığım benim
Mor sümbülüm
Sevmelerde
Yeni bir şey yok…
Şiir, körfezin karanlığına karışıp gitti.
Onu martılardan başka duyan olmamıştı.
Zor yıllardı.
İnsanların birbirini anlamadığı, anlamakta zorlandığı yıllardı.
12 Eylül karanlığı henüz geçmemişti.
Değişen ekenomik sistem, cebimizdeki üç kuruşu da iyice itibarsızlaştırmış, yaşam koşulları sınırlarımızı zorlamaya başlamıştı.
İzmir’de idik.
Canım İzmir’de…
Turan Özdemir; Muğla Belediye Tiyatrosu’na gönüllü eğitmenlik yapmıştı.
Genç tiyatrocular Turgut Özakman’ın ‘Ah Şu Gençler’ oyununu sahnelenecekti.
Turan Abi ile orada tanışmış bu tanışıklığı İzmir’e de taşımıştık.
Özdemir’le tanışmak sanatla da tanışmak demekti.
Turan Abi; şiir demekti, edebiyat demekti.
Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesiyle de onun sayesinde tanıştık.
Onu sayısız oyunda izlemiştik.
Liman Restaurant, Veysel Çıkmazı, Kalyon ve Levanture…
İzmir’in kalifiye mekanlarıydı.
Turan abi ile hepsine birer parça anı bıraktık.
Yaşamın bize sunduğu olanaklarla bizim yaşamdan beklentilerimiz arasındaki çelişkilerde gidip geliyorduk.
Sanat, şiir ve edebiyat; iyi geliyordu.
Yaralayan yıllardı.
Ancak zaman bizi ayrı yerlerde yaşamaya zorladı.
Biz geri dönüş yolunu tutarken, o İzmir’de kaldı.
Muhtemel onu alıp götürmeyen vapurlara öfke duymaya devam etti.
Kibar ve ince ruhlu idi.
Böyle böyle yılları ayrı mekanlarda ve ayrı koşullarda devirdik.
Bir Yüksel Aksu projesi yıllar sonra yeniden bizi bir araya getirdi.
Dondurmam Gaymak’la kaldığımız yerden devam ettik.
Yaşam bize yeni roller yüklemişti.
Akdeniz yüzlü, Ege kokulu.
Zira ‘Ulusal Bağımsız Sinema’ hepimizin özlemi idi.
Yüksel Aksu bir yerden, Turan Abi bir yerden…
Sonuçta Dondurmacı Ali, Komünist Mustafa’yı ikna etti.
Kendimizi sinemanın içinde bulduk, aynı kareler içinde yer aldık.
O müthiş oyunculuğu ile benim gibi bir beceriksizi hizalayıp, resmen filmin içine çekti.
Onun müthiş oyuncuğundan beslendik.
Yüksel’in hoşgörüsüne, onun aurasına sığındık.
Benim için film bitti.
O yoluna devam etti, sayısız projede yer aldı.
Büyük-küçük demedi, hep sanatın içinde var oldu.
Oyunculuk meslekten öte; onun yaşam biçimiydi.
Ve Turan Abi bize bu yolla çok eser bıraktı.
Dün Beykoz’dan gelen acı haberle sarsıldık.
Ve günlüğümüze şu notu düştük:
“Sanatçılar ölmez. Onları eserleri yaşatır. Yarattığın her bir eser için teşekkürler”…
Turan Abi…