Bakınız bu kentte bizimle beraber yaşayan değerli bir bilim insanı; ne diyor? “Bir devrin sesi olmak, bu sesin kendisinde yankı bulduğu insanlarda heyecan uyandırmak, ancak sözün değeri ve muhtevasının zenginliğiyle anlaşılabilir. Söz, etkilidir; çünkü hareket kabiliyetini yitirmişlere cesaret verir. Bu kabiliyeti kullanamayanlara saik (sebeb) olur. Onları dinlemek ve okumak, içlerinde bulundukları dünyaya girmek ve o dünyanın zenginliğinden istifade etmektir”.
***
Bu tanım Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan hocamıza ait. Hareket Felsefesi ve Nurettin Topçu başlığı taşıyan bu çalışmada yer alan görüşe göre biz köşe yazarları; “bir devrin sesiyiz”. Her gün köşemizden okura ve topluma sesleniyoruz. Söyleyecek sözümüzü yazarak ulaştırıyoruz. İstiyoruz ki hareket kabiliyetini yitirmiş insanımıza yazdıklarımız cesaret versin. Bu kabiliyeti kullanmayı unutmuş bir topluma sözlerimiz ve yazılarımız sebep olsun. Bizi dinleyenler, yazdıklarımızı okuyanlar, bizim köşe yazarı olarak ele aldığımız konulardaki gerçeklerden istifade etsin. İstiyoruz ki; Maurice Blondel’den Nurettin Topçu’ya, Topçu’dan Ali Osman Gündoğan’a oradan da Nejat Altınsoy’a, Özcan Özgür’e ulaşan hareket felsefesi; “isyan eden ruha gıda, karalıkta kalan gözlere ışık olsun”. Çünkü yazdıklarımız ve söylediklerimiz mavra değil.
***
Ahmet Tan Karaosmanoğlu, bu yüzyılın en konformist kentlerinden birisi olan bu kentte, tarihsel bir derinliğin ve imtiyazın sahibi olan eşraf bir ailenin temsilcilerinden birisidir. Ahmet Tan Karaosmanoğlu eğer yüzyılın tipik yurttaşı gibi “hareketinin sınırlı ve sonlu” olduğunu düşünmüş olsaydı, kamu adına, kamu yararını korumak adına bu kadar uğraşın ve uyarının sahibi olabilir miydi? “Kentlinin günlük yaşamına dair ödeyeceği bedel Ahmet Karaosmanoğlu’nun sorunu mudur”? Tabi ki değildir! Ahmet Karaosmanoğlu’nu doğru anlamak gerekir. Karaosmanoğlu, yerel yönetimin vatandaşa ödetmeye çalıştığı yaşam olanaklarının bedeline, bu olanakları sağlamak adına tercih edilen yöntemin yanlışlığına dikkat çekmek istiyor. Bir yurttaş olarak sürdürdüğü hukuk mücadelesini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Karaosmanoğlu’nun sözleri basit sözler değil. Bu sözler; “dilin fitnesi” sayılamaz. Ahmet Tan uyarıda bulunuyor. Hareket felsefesinden yola çıkarsak Karaosmanoğlu; “siyaset temelli egemen gücün yöntem ve uygulamaları nedeniyle bugüne kadar oluşan yada gelecekte oluşacak olan kamu zararlarının önüne geçilmesi için çaba gösteriyor”. Ahmet Tan Karaosmanoğlu’nu doğru anlamak çok önemli. “Onu isyan noktasına getiren unsurun temelinde ahlak olduğu unutulmamalı”.
***
Ahlaki bir varlık olma vasfını yitirme ile yüz yüze kalınabilir. Bu durumda insanımıza isyan ahlakiyle, yeni bir ahlaki perspektif sunmaya çalışmak, bir analıyışı ortaya koymak kimin görevidir?
***
Ahmet Tan bu görevi yerine getiren bir yurttaştır ve onun uyarılarla dolu sözüne kulak verilmelidir. Çünkü “söz, düşüncenin, fikrin hareketidir” ve Karaosmanoğlu bu konuda vatandaşların haklarına yönelik mağduriyete dikkat çekmek istemektedir. Bu noktada Ahmet Karaosmanoğlu’nun eleştiriye dayalı sözleri “dilin fitnesi” olarak görülemez. Yapılan; siyasi şartlar ve bu şartların karşısında oluşan ve iki köşe yazarı tarafından desteklenen fikirler olarak değerlendirilemez. Karaosmanoğlu’nu önemli kılan, onu şahsiyetli bir duruşun sembolü haline getiren bilinçli yurttaş algısından başka bir şey değildir.
***
Hepimiz biliyoruz ki; Ahmet Karaosmanoğlu haklı. Bu haklılık bir yurttaş olarak Ahmet Tan Karaosmanoğlu’na anlamlı bir ödül getirdi. Ödül alan şimdi ödül vermeye hazırlanıyor. Karaosmanoğlu’nun yürüttüğü hukuksal mücadele sonucunda ortaya çıkacak her gerçek bu kente ödül gibi gelecek. Ahmet Tan Karaosmanoğlu’nun söyleyecek sözü, bizimde yazacak gücümüz var.