Lakap bir kişiye başkaları tarafından takılan, yakıştırılan ad’dır. Şimdilerde buna nick diyorlar. Bu yeni trende hiç bulaşmayalım ve kişiye özelliğinden dolayı takılan isim olan lakap konusunu paylaşalım. Kentin hoşgörüsü ve mizahı üzerine kurulu olan bu olgu bazen insanı sinir etse de toplum içinde rezil etmez, kavgaya sebebiyet vermez. Bu kent sülale lakapları ile bireylerin lakapları ile ünlüdür. Örnek vermeye gerek yok, bu kentte aşağı yukarı herkesin bir aile ya da kişisel lakabı vardır.
***
21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen ve 2 Temmuz 1934 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “Soyadı Kanunu”na kadar bu topraklarda yaşayan herkes ailesinin ya da kendisinin lakabı ile anılır ve bilinirdi. Her ne kadar soyadı kanunu çıksa da toplumsal bir gelenek haline gelen yakıştırılan isim koyma işlevi günümüze kadar devam etmiştir ve eminiz ki bu günden sonra da devam edecektir.
***
Ben; Boyeciler(Boyacılar) sülalesindenim. Anılırken; “Boyecilerin ufak oğlan” diye anılırım. Yani 16 yaşına kadar böyle anıldım. Ancak 16 yaşına geldiğimde çevremin ve yakın dostlarımın bana “Çakal” diye seslenmeye başlamasıyla lakap konusunda hissemize düşen onurlanmadan nasibimizi aldığımızı anladım. Bana “çakal” adını kimin taktığını bilmiyorum, hiçbir zaman da öğrenemedim. Bir iki şüphelendiğim isim var ama onlarda hiçbir zaman lakabın kendileri tarafından takıldığını itiraf etmediler. Yani bana takılan “çakal” lakabı bir edebi ve mizahi üst kurul tarafından alınmış karar gibiydi, “cuk” oturdu. Bu üst kurul bize de “çakal” lakabını uygun görmüştü, canları sağolsun du.
***
Çakal lakabının akıllı ve zeki olana takıldığını bildiğim için bende lakabın içeriğini oluşturan hayvanın davranış şekline saygımdan fazla kurcalamadan, toplumun beni çakal olarak algılamasından hiç bir zaman rahatsız olmadım, hatta arada çakallık’la gurur duyduğum zamanlar bile oldu. 53 yaşındayım ve toplumun bana taktığı “çakal” lakabından hiçbir zaman rahatsızlık duymadım, lakabı kabullendim hatta benimsedim. Bunca yıldır da bu lakabın kentin sosyal hayatı içerisinde dolaşan kişinin davranış şekline yönelik, kişiye özel bir başka türde lakaplardan çok daha iyi olduğuna inandım. Benim ki aklı ile hareket eden bir hayvan türüydü. İnek Şaban’dan, Camız’ın Cevdet’ten, Sivrisinek Sabri’den, Yılan Yusuf’tan, Aslanım Ahmet’ten daha iyiydi.
***
Bu toplum adama boşuna “çakal” lakabını takmaz, mutlaka bir bildiği vardır. Yaşanmış bir olaydan, fiziksel kusurdan, kişinin karakterine uygun özelliklere kadar geniş bir yelpaze ürünü olan lakaplar beni hep neşelendirmiştir. Benden önce ve benim kuşağımda herkesin lakabı vardı ve herkes bu lakaplarla birbirine hitap ederdi. 70’li yıllar, bir arkadaşımız saçlarını uzatmış, bıyıkları aşağıya doğru çenesine kadar dayandırmış, kafaya da annesinin eşarbından keserek oluşturduğu bandanayı geçirdikten sonra kendisini “Barış” olarak çağırmamızı istemişti. Barış yani Manço. Yani lakap denilen meret sadece başkaları tarafından takılmıyordu. İnsanın kendisi de bir lakaba, unvana sahip olmak için davetkar davranışlar sergileyebilirdi. Yine bir arkadaş, yine 70’li yıllar, sağ sol meselesi zirve yapmış durumda. Hasan denilen arkadaşımız ne söylense “yasak” olduğu gerekçesiyle yapılanı ya da yapılacak olan programları sürekli engelliyordu. Onun adını “Yasak Hasan” koyduk. İleriki yıllarda yine bu toplum harfin birini değiştirip müthiş bir spekülasyona sebep olmuştu.
***
Herkes lakabını sevmeyebilir ve bize göre esas olan da bu’dur. Lakabın içinde ironi vardır. Bazı insanlara takılan lakaplar biraz da onların arıza tarafını vurgulamak için konur. Biz gazetecilerin de aralarında hak ederek alınmış lakapları var. Çoğu bizden önce meslek erbabı olan gazeteci ağabeylerimize toplum tarafından konulmuştur ve hepsi de kentin engin hoşgörüsünün bir yansımasıdır. Çünkü lakaplar bu kentin opsiyonudur, tahammülüdür, hoşgörüsüdür. Aynı zamanda lakaplar bu kentin sosyal titrini, birey -toplum ilişkisindeki bağı oluşturur. Asla ayrımcı ve ırkçı değildir. Güzeli “çirkin” diye seven bir toplumdan “çakal” lakabını almış birisi olarak kime, hangi koşullarda “çakallık” yapacağımı artık iyi öğrenmiş bulunuyorum. Bana “çakal” lakabını takanlara hayal kırıklığı yaşatmak olmaz!