Genellikle siyaset ile kirli çamaşırlar iç içe durur, yan yana anılır. Bir örnekle başlayalım. Eski Amerika Birleşik Devletleri Başkan adaylarından Al Gore, Harvard’da talebeyken hiçbir sosyal aktivite veya arkadaş partilerine katılmazmış. Sebebi sorulmuş ve Al Gore; “Ben bir gün ABD Başkanı olacağım. Arkamda buna mani olacak hiçbir iz bırakmak istemiyorum” diye söylemiş.
***
İnsan bir gün Amerika Birleşik Devletler Başkanı da olabilir. Neden olmasın! Ahlaktan uzak gelişen siyasetin kriterlerine göre geçmişin çamaşır sepetinde kirli çamaşırı yoksa insan; Birleşik Devletler Başkanı da olabilir, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de…
***
Yakın süreçte ya da yıllar önce yaşanan bir olay kirlilik derecesine göre bir çamaşır değeri taşıyorsa ve erbabının eline düştüyse bu kirlilik sahibini siyasette bitirebilir. Bu yanı ile insanı bitiren kirli çamaşır meselesi en çok kirlilik düşkünlerinin işine yarar. Çamaşırı kirli olan birisinin herkesi kirli sanması bu nedenledir. Kişi işi kendinden bilir…
***
Yaşamın ve toplumun her alanında; derinlik ve asalet tanımlaması ahlak üzerine kurulur. Toplum biliminde ahlak temel argümandır. Kentin yaşayanı, ana aktörü insana dair; tam, yarım ve çeyrek yüzyılı aşan söylencelerin asla dile getirilmemesi ahlaklı davranış şeklinin bir gereğidir. Kentin yazılı olmayan hukukuna göre bir hataya sahip olanın, hata yapanın hatasının yüzüne vurulmaması ahlaklı bir davranış örneğidir. Sınıfsal çelişkiye, emek sermaye ilişkisine rağmen toplumsal barış da yazılı olmayan genel bir ahlak anlayışı üzerine kuruludur.
***
Asalet ve derinlik tanımlamasının geçmişin karanlık sayfaları arasında kaybolmaya yüz tutmuş mahalle söylencelerinden uzakta durması bu yüzdendir. Bu uzak duruş, günlük hayatın içerisindeki insan ilişkilerinin, mesafelerinin ayarlayanı olsa da ipin ucu hiçbir sanat kaygısı gütmeden halkın kendiliğinden oluşturduğu edebiyatın baş köşesine yerleşebilir. Bu nedenle söylenceler bir bakarsınız mani , bir bakarsınız türkü, bir bakarsınız destan oluvermiştir. Halk edebiyatı da işte bu yanı ile sınır tanımaz olarak kabul edilir. İçinde açık seçik olmasa da imalı erotik yapılar barındırır.
***
Siyasetin kirli çamaşırların argüman olmasını meşrulaştıran bir yapıya sahip olduğu iddia edilir. Her şeyin mübah olduğu algısı siyaseti halktan kopan, kişiselleşen bir anlayışa doğru götürür, kendi zemininden uzaklaştırır. Siyaset sahnesinde “belden aşağıya vurma” yöntemini yaratan siyasetçinin kirli çamaşır merakı gibi görünse de aslında onlarca zayıflığın ve ahlaksızlığın bir yansımasıdır.
***
Halkı hizmetin en temel prensibi olarak gören, siyasete onunla ne yapacağını söyleyen ahlaklı siyasetçiye lafımız, sözümüz yok. Onlar iyi ki var. Ahlaklı siyasetçiler ve ahlaklı insanlar kirlilik düşkünü değildirler ve o nedenle çamaşır sepetinin başında nöbet tutmazlar. Ahlaklı siyasetçi için de ahlaklı insan için de ahlak; yaşam denilen olgunun en temel kavramıdır, davranış ve düşünüş şeklinin belirleyenidir.
***
Ahlak; kimsenin iç çamaşırı ile uğraşmaz. Sağlıklı hiçbir zeminde milletin kirli donu ile uğraşmak mantıklı şekilde açıklanamaz. Aksine keserin de sapın da döneceği iyi hesap edilmelidir. Kendi iç çamaşırlarına ve kirlilik oranına bakmadan bir başkasının kirli çamaşırlarını dile dolamak, bunun üzerine kurgular yapmak bu nedenle anlaşılır bir durum değildir.
***
Ahlaksızlığın yaşamın her alanında ve dünyanın her yerinde aynı şekilde anlaşılmasının, algılanmasının nedeni insani ve vicdani kavramlara dayanır. Ahlaksızlık bir hukuk sorunudur da. Bireylerin kirli çamaşırlara olan ilgisi, belden aşağıya vurma yöntemine olan düşkünlüğü de genel ahlak kuralları içinde değerlendirilmelidir.
***
Belden aşağı yöntemini kendine yakıştıranlara ne olursa olsun ahlaklı ve erdemli davranmak her koşulda zordur ama imkansız değildir. Kendi kendisiyle çatışan ve sahibinde bir metafora, travmaya neden olan bu düşünüş şeklinden çıkacak “anlam dünyası”nın hiçbir şekilde içinde olmamak gerekir.
***
İnsanlığa “akılla kavranamayacak olan iddiaları ve söylemleri gönül bilgisi ile dikkate almayı” öğreten felsefeci Blaise Pascal’ın sözü ile sonlayalım. “Melek olmaya can atan şu insanlara bakın, hayvanlık etmekten de geri kalmıyorlar.”