İnişler çıkışlar, o kendinden kaçışlar, gidişler dönüşler içimizdeki sır o kısır döngüler. Şarkılar sancılar, kadınlar hüsranlar, dostluklar acılar, içilen su ve hayatın o pusu duruşu. Yarım kalan sevgiler, uyanmamış sabahlar, perdesiz geceler ve paramparça oluşlar. Yalanlar yanlışlar, arkadan bakışlar, kendine geç kalışlar, yokuşlar kalışlar, umutlar kaygılar, inançlar ve gözyaşları, içilen su ve hayatın o pusu duruşu.
***
Bunlar bir hayatı tarif ediyor gibi gelse de size, aslında siyaseti ve siyasetçiyi tarif eden betimlemelerdir. Tıpkı hayat gibi siyasette inişleri, çıkışları, kendinden kaçışları, gidişleri dönüşleri ile kişisel bir sır’a dönüşmüş görünse de aslında bir orta yerin meydan sendromu olmaktan kendini kurtaramaz. Dostlukları acıları, yalanları yanlışları, yokuşlarda kalışları, umutları kaygıları, kendine geç kalışları, o arkadan bakışlarını yaratan onu besleyen pusuya yatmış siyasetin, siyasetçinin pusu duruşudur.
***
Hiçbir şeyden çekmemiştir siyaset bu pusu duruştan çektiği kadar. Pusuya yatan siyasetçinin elinde siyasetin bir işe yaramadığı ile ilgili kanıtlar ortayken, adamı gayri meşruluğa iten davranış şekilleri siyasi tarihin sayfalarında hala yargılanmayı beklerken, inançlar ve ideolojiler ortada, sahipsiz ve kimsesiz kalmışken, pusuya yatmış siyaseti aysız gecelerin mübahlığı olarak kabul etmek mümkün değildir.
***
Pusuya yatan siyasetçinin yolunu gözlediği kimdir? kimin yolunu gözler pusu? Dostluklar acılar, yalanlar yanlışlar, yokuşlarda kalışlar, umutlar kaygılar, kendine geç kalışlar, o arkadan bakışlar bilmez mi “pusu ile gelenin pusu ile gideceğini”.
***
Yorulsak da usansak da söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Artık “siyasete, onunla ne yapacağımızı söylemek zorundayız”. Kim ve ne için siyaset? Pusuya yatmış siyaset ve siyasetçinin bu memlekete neler ettiğini, ne bedeller ödettiğini çocuklukta okuduğumuz bir 23 Nisan şiiri gibi unuttuk mu? Kaç siyasetçinin bu depremin enkazı altında can verdiğini unuttuk mu? Pusuyla yatarak, yuvarlanarak siyaset yapanlar şimdi neredeler, onları gören, hatırlayan, arayan soran var mı? Hangi evin penceresindeler? Gelip geçene bakılan…
***
Aynı çatı altında pusu kurmak, pusuya düşürmek ne siyaseti nede insanı yüceltmez. Pusuya düşmek de aşağılamaz insanı. Bu nedenle siyasette “kimse havlu atmasın, pusuya da yatılmasın” isteriz. Kent Yazıları “siyaseti kendi zeminine çekmeye çalışan” türde yazıların kaleme alındığı, yönü toplum ve hizmet olan bir anlayışın platformudur, siyaseti kendi zeminine çekme çabasıdır. Kent Yazıları, siyaseti ve siyasetçiyi kanserli bir ayrık otu gibi sarıp sarmalayan bu hastalığın teşhis ve tedavi edilmesi için yapılmış bir ilk yardım müdahelesidir.
***
Pusu siyasetin gayri meşru çocuğudur. Pusu fobisiyle kendi zemininden uzaklaşan siyasetin partiye, partiliye, seçmene ve seçilenine hizmet etmesi beklenemez. Kentin siyaset olgusunda yer alan tüm siyasi partilerin içinde pusuya yatmış olanlar, pusu kuranlar, pusuyu bir yöntem haline getirenlerin elinde siyaset karanlık ve statik bir yapıya doğru yol alıyor. Bu yolun sonunda pusuya yatanı, pusuya düşeni bekleyen bir şey yok.
***
Siyaseti kendi zeminine çekmek adına kaleme alınmış yazıların birisinde “karanlıktan korkan gece yola çıkmasın” diye uyarmıştık. Siyasette inişleri, çıkışları, kendinden kaçışları, gidişleri dönüşleri ile kişisel bir sır’a dönüşmeden, dönüştürülmeden teşhisini çok önceden konulmuş bu kent hastalığından kurtulmak için ısrarcı bir uyarı ile sonlayalım.