Calvinizm; Calvin tarafından kurulmuş bir hrıstiyan doktrinidir. Calvin`in “Hristiyan dini öğretimi” adlı eserinde esaslarını açıkladığı bu doktrine göre esas prensip tanrının mutlak hükümranlığıdır. Buna göre insan, sadece tanrının lütfuna inanmakla cehennemden kurtulur. Bu yanı ile calvinistlik, emperyalist olandır, zihnin arkasında durandır. Zihnin arkasında olan ve zihnin arkasında duran bu düşüncenin Müslüman kanadını oluşturanlara karşın Nurettin Topçu hocamızın refleksi ile değerlendirmeye alacağımız bilinsin isteriz.
***
Olmadı Ali Boğa Vekilim! Gaflarla dolu ve kaş yaparken göz çıkaran İmam Hatipliler toplantısında “Şu anda İmam Hatipliler olarak veya müttefikleri, sevdalıları olarak buradayız. Şu anda bir şans geçti elimize. Biz bütün okulları, elbette bu okulların kaydında kuydunda sayıyı arttıracağız. Ama bütün okulları İmam Hatip Okulu yapma şansını elde etmiş durumdayız. 4+4+4’ten sonra Kuranı Kerim ve Peygamberimizin hayatının seçmeli ders olmasından sonra bu şansımız var” şeklindeki açıklamada “söz maksadını aştı”.
***
Geleceğine sahip çıkacak, üç kuruşluk menfaat için memleketini satmayacak, tarihine, kültürüne saygılı, inancına saygılı diplomatların, yöneticilerin bu memleketin başına gelmesi için bütün okulları “İmam Hatip Okulu” yapmaya gerek yok. Bu anlayış ve tespit kimseyi Müslüman bir aksiyoner yapmaz. Bu açıklama insanı Calvinizm’le buluşturur.
***
Müslümanlığı varoş kültürüne, avamın iktidarına indirgeyenlere karşı çıkan kent yazarı olarak milliyetçiliği, islamcılığı ve muhafazakarlığı isyan ahlakı ile değerlendirdiğimiz unutulmasın.
***
Kentte; inanç ve siyaset üzerine bir tartışma başlatılacaksa bu tartışmadan kimse kaçmaz. Ancak bu tartışma başlamadan önce tartışmanın temelini oluşturan argüman tartışılmak zorundadır. Bir görüşü dilek ve temenniler üzerinden değil, felsefi olarak tartışabiliriz. Tartışmayı ahlak ve felsefe üzerine yapabilir, bunu yapmak içinde erbabından ilmi siyaset bekleriz.
***
“Kuran harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür” diyen Nurettin Topçu, bunun temel sebebini felsefenin İslam topraklarından kovulmasında bulmuştu. Topçu’ya göre “Din bilgi kaynağı değil, kuvvet kaynağıydı. Dindar adam başkalarından çok şey bilen değil, daha çok kuvvetli olan insandı.” Tartışmaya sebebiyet verecek er kişiler bizim “Turgut Reis Lisesi mezunu ve Topçu’cu sosyalist” olduğumuzu unutmasın.
***
Tartışmaya başlamadan, dilek ve temennilerde bulunmadan, bazı inanç sahiplerinin “Kuran’ın varlığı kafidir! Felsefe insanın inançlarına zarar verir! Çünkü sorduğu sorularla insanı şüphe ve inkarın çukuruna düşürebilir” anlayışına karşı çıkan bir kültürün ve anlayışın devamı olduğumuz görülsün isteriz. “Felsefe olmazsa büyük kitabı hakkıyla anlayamazsınız, sadece ezberlersiniz. Kuran Allah’ın kitabı, felsefe ise bizim onu anlayacak olan şahsiyetimizin örgüsüdür” tespiti bizlerin Nurettin Topçu merkezli hareket noktasıdır.
***
Bu nedenle; İbn Rüşdü Hocazade ile Gazalici Molla Zeyrek arasında yapılan tartışmayı felsefenin tutarsızlığını iddia eden Gazalici Molla Zeyrek’in kazanmasını inanç yozlaşmanın miladı olarak görürüz. Felsefesiz bir İslam’da; sorumluluğun yerini vazifeye bıraktığını, ruh dünyasının akil adamlarının yerini ise gözlerini kapayıp vazifelerini yapan görev adamlarının aldığını biliriz. “İmam ile Hatibi” bu nedenle aynı düzlemde değerlendirmeyiz.
***
Bireye sağlanan özgürlük alanlarında her şeyi tartışabiliriz. Eğitimi, müfredatı, İmam Hatip Okullarını, düz liseleri. Başlayacak bir tartışmadan kimsenin kaçmayacağını ancak tartışmayı ahlak ve felsefe üzerine yapabileceğimizi yazının başında belirtmiştik. Bu nedenle üniversite-türban sorunu ile sosyal güvenceden mahkum, trikotaj atölyelerinde çalışan binlerce başı örtülü kızın sorununu aynı paralellikte görmüyoruz.
***
Tartışmaya hazır olduğumuzu belirtelim ve yazıyı Nurettin Topçu’nun şu sözleri ile bitirelim. “Bunlar cam arkasından sakal öperek hırka takdis etmede dindarlık var sandılar. İnsanın nefesinden şifa umdular. Medeni nikahı eksik bulup imam nikahında keramet aradılar. Tespih sayısında hikmet buldular. Günahları rakamlarla ölçtüler. Duaları sesli yaptılar. Merasimle ruhlarını tatmin ettiler. Böylelikle eşyanın hayatına sayıları tatbik etmekle muazzam bir dini matematik sistemi meydana çıktı. Bu matematiğe sadakat imamın şartı oldu. Dinden bütün ruh sıyrılarak kendisiyle hiç alakası kalmayan bir iskelete iman adı verildi.”