BİRİ DAHA “AGRO TURİZM” DEDİ
Herkes gibi bizimde beklentilerimiz var.
Yaşadığımız kente dair.
Kenti yönetmek gibi bir derdimiz yok, kenti yönetmek seçilmiş siyasilerin, atanmışların işi.
Demokrasinin 4. kuvveti olarak bizim işimiz; bu işin iyi yapılıp yapılmadığını denetlemek, kamu kaynaklarının verimli kullanılmasını sağlamak ve kentin özgün değerlerine sahip çıkmak,  ötesinde doğru bakış açısıyla yönlendirmek.
İşin kolayına kaçmadan ve suyunu çıkarmadan.
Toplumcu bakış açısıyla ‘Bak şurada şu var’ diyerek dikkat çekmek.
“Bu kentin elinde iki kartı var, biri turizm biri tarım. Turizm kartını kullandık ama tarım kartını hiç kullanmadık” diye yazıp çizeli çok yıllar oldu. Ancak turizmle tarımın bütünleşmesine yönelik hedefimiz hala sıcaklığını koruyor. Kıyıdan-kırsala kentin kurtuluş reçetesi olan bu iddiamızdan vazgeçmiş değiliz.
Nedeni şu:
Herkes bilmeyebilir (!) Muğla, börülce üretiminde 6 bin tonla ülkenin lideri.
Börülce önemli…
Başka? Tarımsal ürün envanteri gökkuşağı kadar renkli olan bu kent, çam balı üretiminde birinci sırada. Ülkenin en uzun kıyı şeridine sahip olan Muğla, deniz kültür balıkçılığında da zirvede.
Milas balık üretmese, Bodrum’da turistin balık yeme imkânı var mı? Yok.
Barbunya, nar ve domates ürünlerinde de Muğla ilk üçte. Bunun yanında badem, yağlık zeytin, susam, domates, mandalina, limon, portakal, turunç, marul, keçiboynuzu, yulaf (yeşil ot), greyfurt, kereviz, anason, yenidünya, roka ve pazı üretiminde yıllar itibarı ile değişmekle birlikte Muğla her zaman ilk beşte. 70 bin dekar alanda 30 bin tonun üzerinde narenciye üretiminin sahibi ve bu haliyle Muğla bir narenciye deposu.
Yalan yok. Tarım-turizm bütünleşmesine, üretim değerlerine yönelik bizi ilk anlayan Milas Ticaret ve Sanayi Odası oldu. Milas’ın gıda ve tarım ürünlerine yönelik markalaşma sürecinde MİTSO ile derdin ve sürecin ortağı olduk. MİTSO Başkanı Reşit Özer ve yönetim kurulunun, coğrafi işaret konusundaki başarılarını, Organize Sanayi Bölgesi çabalarını, büyük alış-veriş merkezlerinde yerel ürünlere, şimdilik düşük oranda bile olsa yer verilmesi ısrarını takdirle karşıladık. 
Ali İhsan Gezgin yönetimindeki Milas Süt Birliği’nin üretim kapasitesini, örgütlenme modelini defalarca kaleme aldık. Bugün ulusal bir süt markasına tedarikçilik yapan ancak yarın Organize Sanayi Böylesi ile kendi markalarını oluşturmaya hazırlanan Milas Süt Birliği’nin yapılanma hamlelerini yakından takip ettik, bu kurumların dert ortağı, paydaşı olduk.
Zira turizm kartından sonra tarım kartını devreye sokmasıyla Muğla’nın elinin güçleneceğini biliyorduk.
Bu süreçte merkez sağ ya da merkez soldan, bizimle bağlantı kuran, fikir alışverişinde bulunan tüm siyasilerin seçim bildirgelerinde tarım-turizm bütünleşmesine yönelik, Agro-Eko Turizm gibi uygulanabilir hedefler koydurduk.
Uzunca bir dönem yazılarımızda turizm gibi uluslararası bir zeminde rekabet eden Muğla’nın gelinen noktada tarım arazisine otel dikmekle turizm yapamayacağını anlaması gerektiğine işaret ettik.
Turizm sektörünün aynı zamanda bir yiyecek-içecek sektörü olduğunu her fırsatta hatırlattık. Turizm sektörünün bu girdileri oluşturan ihtiyacını bu topraklardan, bu toprağın üretimlerinden karşılayabileceğine dikkat çektik.
Bu fikir takdir görse de ne yazık uygulama görmedi.  
Aradan yıllar geçti.  
Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin kurucu Başkanı Osman Gürün, ikinci beş yıllık hizmet dönemine ‘Kırsalda üretip, kıyıda tüketeceğiz, toprağını satma ürünü sat’ sloganıyla başladı.
Geride kalan beş yıllık hizmet döneminde tarım kartına yönelik ciddi yatırımlar da yapıldı.
Kırsal kalkınmayı arttırmak amacıyla; Tarımsal Analiz Laboratuvarı, Yerel Tohum Merkezi, yem bitkileri, fidan dağıtımı, sulama suyu kanalları, trüf mantarı ve meraların ıslahı gibi projeler hayata geçirildi. Bize göre tüm bunların hepsi Muğla’nın tarım kartına yönelik projelerdi.
Şimdi bu anlayışın zincirine yeni bir halka daha eklendi.
Biri daha “Agro Turizm” dedi.
Ahmet Aras’la Bodrum Belediyesi.
Çok gitmek istememize karşın, gidemediğimiz ancak Bodrum Belediyesi Basın Birimi’nin haber bültenleri sayesinde yakından takip ettiğimiz 5. Karaova Bağbozumu Şenliği, içeriğiyle tarım-turizm bütünleşmesi hedefinin yeni ve en diri halkasını oluşturdu.
Bodrum Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü’nün yeniden hizmete açılması bu konudaki kararlılığı ortaya koyar nitelikteydi. Birimin açılışında konuşan Ahmet Aras; “Temel hedef üreticiye destek olmak, üretimi arttırmak. Hiç kimseden para istemiyoruz. Kadınlarımıza kooperatif kurduracağız, önce onların kazanması lazım. Kocalarının eline bakmayacaklar artık. Biz kadınlarımıza ilaç, gübre bütün desteği vererek onların çok kolay bir şekilde üretim yapmalarını sağlayacağız. Daha sonra ürettikleri ürün tarlada kaldı derdi olmayacak çünkü belediye satacak. Peki, belediye ne yapacak? Bodrum’un merkezinde açacağı markette bu ürünleri satacak. Belediye uygun fiyatlarla satacağı ürünlerle piyasayı da dengeleyecek. Karaova’da ürettireceğiz Bodrum’da çarşının göbeğinde satacağız” açıklamasıyla bu yüksek hedefin bir parçası olacağını ortaya koydu.
Başkan Aras bununla yetinmedi, işi bir adım öteye götürdü. Karaova’yı bir Agro Turizm merkezi haline getireceklerini şu sözlerle müjdeledi: ”Günümüzde turizm şekil değiştirdi. İnsanlar artık büyük kentin sorunlarından, hızlı yaşamından, stresinden kaçarak toprağa dokunmak istiyorlar, özlerine dönmek istiyorlar. Yıllardır konuşulan bu konu artık daha bir ete kemiğe büründü ve biz bunu Karaova’da başarabiliriz. Karaova topraklarını koruyarak çalışmalarımızı bu yönde ilerleteceğiz”…
Yıllar önce yine bu köşeden “Bir elinde turizm, diğer elinde tarım kartı olan Muğla hayal mi?” diye sormuş ve bu soruya yanıt aramıştım.
Gelinen noktada bir hayalin yavaş yavaş gerçeğe dönüştüğüne şahitlik ediyorum…
***
Bu köşede yer alan içeriklerin sosyal medya üzerindeki paylaşımlarına yapılan yorumlarla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluk, yorum yapan kişilere aittir. Köşe yazısının yazılı ve görsel yayın kurumlarında ve internet medyasında izinsiz kullanımı yasaktır.