15 Ağustos tarihinde Konakaltı Kültür Merkezi’nde yapılan İlçe Danışma Kurulunda CHP Merkez İlçe Başkanı Bahattin Gümüş, CHP’nin basınla olan ilişkilerine yönelik “Bir basın açıklaması yapsak, belediye başkanlarımız çalışmalarını anlatsalar, ertesi gün görsel ve yazılı basında yer bulamıyoruz. Sokakta vatandaşlarla karşılaştığımız zaman yanlış bilgilerle donatıldığını görüyoruz” şeklinde bir açıklama yapmış, partisinin basınla olan ilişkilerindeki mağduriyetini dile getirmişti. Başkan Gümüş’e göre örgütün, örgüt yöneticilerinin, belediyelerin ve belediye başkanlarının çalışmaları görsel ve yazılı basında yer bulmuyordu. Bu yer alamayışla! CHP’nin genel söylemleri ve çalışmaları sokaktaki vatandaşa ulaşamıyordu. Merkez İlçe Başkanı Bahattin Gümüş yine aynı konuşmasında bu konunun nasıl aşılması gerektiğini şu sözlerle açıklamıştı. “Bunun en güzel yolunun bizlerin siz üyelerimizi bilgilendirip sizlerinde toplumu bilgilendirmesi olduğunu düşünüyoruz.” Muğla merkez görsel ve yazılı basında CHP örgütü, örgüt yöneticileri, belediyeler, belediye başkanları ve çalışmaları ile ilgili yapılan bir perhiz yada sansür yok. Gazetelerin arşivleri ortada. Eğer gerçekten böyle bir perhiz yapılıyor olsaydı Başkan Gümüş’ün “Bir basın açıklaması yapsak, belediye başkanlarımız çalışmalarını anlatsalar, ertesi gün görsel ve yazılı basında yer bulamıyoruz” açıklaması da iddia edildiği gibi görsel ve yazılı basında kendine yer bulamazdı. Basın yayın kurumları kendilerine yönelik bu eleştiriye tahammül göstermeyip açıklamayı sansürleyebilirdi. Ama yapmadılar.
CHP’nin iletişim ve enformasyon gibi bir sorunu varsa bu sorun bize göre basın yayın kurumlarından kaynaklı değil. Bu sorun CHP’li siyasetçilerden kaynaklı bir sorundur. Basın kuruluşlarının böyle bir perhizi yok. Bu konuda geçmişe gitmeye, arşivleri karıştırmaya da gerek yok. Eğer olsaydı daha geçtiğimiz hafta CHP Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ın “Hangi tarikat ve cemaatle işbirliği içindeler, açıklasınlar”, Merkez İlçe Başkanı Bahattin Gümüş’ün, bizzat kendisinin “Dini alet ederek aldatıyorlar, izin vermeyin” başlığı taşıyan haberleri yayınlanmazdı. CHP yöneticileri kamuoyunda paylaşılması beklentisi ile basına yaptıkları açıklamaların “sosyal politikaları oluşturmak, kentin sosyal hayatına, ekonomik yapılanmasına ve buna bağlı olarak yaşam konforuna ve hatta ileri aşamasında kentin demokrasisine ne ölçüde katkı koyduğunu” gözden geçirmesi gerekiyor. CHP örgütü ve yöneticileri yerel ve ulusal basında halka dayalı sosyal politikalar ve her türlü toplumsal önermeler konusundaki söylem ve eylemlerin kalitesine, derinliğine göre yer bulabileceğini artık anlamalı. CHP yöneticileri görsel basında dakikalarca, yazılı basında çarşaf-çarşaf yer almayı bekliyorlarsa bunu hak edecek söylemin ve eylemin sahibi olmak zorundalar. Özensiz ve derinliksiz söylem ve eylemlerin rövanşist mantıkla pazarlanmasına kusura bakmasınlar basın ancak bu kadar yer ayırabiliyor. Basın ve yayın organlarından kendilerine yönelik yüksek beklentili haberlerin sahibi olmak isteyenler kamu ile paylaşılmasını istedikleri açıklamaların toplumsallık derecesinede bakmak zorundalar. Yerel iktidar olarak CHP’li belediyelerin ve parti yöneticilerin toplumla çelişen yöntem ve uygulamalarının eleştirilmemesi parti içinde bir kültür yaratabilir, bir disiplin inşa edebilir. Biz buna saygı duyarız. Ancak aynı kültür ve disiplin gazetecilerden ve yayın kurumlarından beklenemez. Bu gazetecilik mesleği ile, basının toplumsal işlevi ile çelişen bir durumdur. Parti çatısı altında siyaset yapan gazetecilerin sahibi olduğu yayın kurumlarının “dokunulmazlar listesi” biz diğer gazeteciler ve yayın kurumları için bir örnek teşkil etmez. Bu anlayış ve beklenti ile gazetecileri ve yayın kurumlarını “yandaş ve candaş” ayrımına götürenler “eleştiri yapan gazeteciyi bir diğer siyasi partinin yandaşı, eleştiri yapmayan gazeteciyi de partinin candaşı” göstererek toplumsal algı yaratmanın peşinde koşabilirler. Ancak bu sığ bakışın sahipleri gazeteciliğin muhaliflik gerçeğini asla değiştiremezler. Bu noktadan hareketle biz eleştiri yapan gazeteciler ve yayın kurumları “CHP’li yöneticiyi korumanın CHP’yi korumak” anlamına gelmediğini, bu sığ bakışla da bir siyasi kültür yaratmaya çalışanların bu yöntemle CHP’yi toplumdan ve kendi kodlarından uzaklaştırdığını biliriz. CHP’li yöneticiler ve CHP’li belediyeler, eleştirilemez! anlayışı ve komutu ile CHP’nin korunacağı algısı yaratmaya çalışanların aslında bir “zırh” peşinde olduklarını biliyoruz. CHP içinde barındırdığı tüm siyasetçi kaynağının ötesinde, sadece siyasetçisi ile dönemsel anlamın peşinde koşan bir siyasi oluşum değil, cumhuriyeti kuran büyük idealin, büyük bir derinliğin sahibidir. Bu nedenle CHP kadar dinamik bir sürece sahip olan bir siyasi partinin yerelde bu kadar sığ, statik ve otoriter bir düşünce ile yönetilmesine, bu düşünceye teslim edilmesine tahammül göstermeyeceğimiz bilinsin isteriz. Parti meclisine bu kentin siyasetçilerinden tek bir isim önermesinin yapılamadığı 34. Kurultay’ın ana temasının “Değişim ve özgürlük” olduğu unutulmasın. Ankara bu değişimi yapmak adına toplumsal politikalar üretirken Muğla “değişmemek” ısrarını sürdüremez. “Değişmeyeceğiz” diye ayak direten, seçim bildirgelerini “değişmemek” üzerine kurgulayan, partiyi “siyasi ikbali” için dizayn eden yönetimlerin ve yöneticilerin gazetecilerden, basın yayın kurumlarından şikayet etmelerinin temelinde bize göre bu yapısal özellikleri yatıyor.