Gazeteciliğin dönemsel fırsatları var. Büyük haksızlıkların olduğu dönemlerde gazetecilik bir aydın faaliyeti olarak kendi bulunduğu yeri ateş çemberinden geçerek tanımlıyor. Tarihte örnekleri var. Kamuya taraf gazeteciler olarak anladığımız yöntemle mücadele etmeye, kenti ve siyaseti kaleme almaya devam ediyoruz. Yoksa hiçbir siyasi parti için yorulduğumuz falan yok! Ortada ideolojik olarak bizi yoracak bir şey de yok.
***
Rövanşist türde yazmak adetimiz değildir ama bir sınıra geldik dayandık. Bir üst kurul gibi yazılarımızın satır aralarından ayak izlerini sürenler, bizi şaşırarak izleyenler şaşırmalarına devam edebilirler. İnanç ve ideolojimiz hakkında bilgi sahibi olduğunu sananlar bizim neye ve kime inandığımız konusunda ne yazık ki bir fikre sahip değiller. Biz sosyalistiz. Özcan’nın deyimiyle “Özcan ulusal, Nejat evrensel” çizgiye oturur. “Çizgiye basmaktansa çizgiye oturmak daha iyidir” diyerek Özcan 55’e, ben 53’e geldim ve ömür denilen şey de zaten 150 yıl değil…
***
Biz köşe yazları için “Sağa meyilli, tanrının her günü kafalarında ve kalemlerinde CHP” tanımlaması bizim açımızdan bir işe yaramasa da “Türk Yafta Sanatı”nın gelişmesine katkı sağlayabilir. Ne sağa meyil ettik, ne de tanrının her günü aklımızda ve kalemimizde CHP var. CHP’den çok daha ciddi bir CHP’li sorunumuz var.
***
Doğrudur biz bir takımız. Kimse bilmez ama “Ben orta iki de kaleciydim, Özcan’da sol açık!” Özcan hala; “sol ve açık!” İsteyen hala Özcan Özgür’ü orada bulabilir. Aynı paralelde kaleme alınan yazılar doğrunun değişmezliği üzerinedir ve yazıların aynı paralellikte olması sorunların aynı temelde olmasından kaynaklıdır. Bir başka paralelde durup, kendi paralelinden, karşıdaki paralele gönderme yapmak, konumu ve bize uzaklığı ne olursa olsun kimseyi “daha koyu partizan” yapmaz.
***
Bilinsin ki; Atatürk’ün Bursa Nutku’ndan bu yana biz, “Çoban Ateşi”nin peşindeyiz. Hanelerimizin en özel köşesinde asılıdır “İstiklal Madalyası”. Biz tanrının her günü CHP için değil bu madalyalar için “Allah Olmayana Versin!” diye dua ederiz.
***
Kim seçilecek? diye bir telaşımız yok! “Seçilmeyecek” telaşının sahibi biz değiliz. Yıpratmak adına yapıldığı iddia edilen el ve kalem birliğinin, “Söz birliği” edenlerin yanında lafı bile edilmez.
***
Çoban Ateşi yakana, eskiye olan düşkünlüğümüz bir nostaljik sorunun ötesindedir. Eskiye, eski tüfeklere kol kanat gerişimiz, “kıymeti bilinmez” bir örgüt geleneğidir. “Örgütsel emek oranıdır eskiye duyulan saygının ölçütü, yeni tüzüklerde kendine yer bulmaz”.
***
“İtilip kakılmayı, tekmelenmeyi ” Cumhuriyet Bayramlarında değil, 1977’de 1 Mayıs’ta Taksim meydanında öğrenmişler olarak biz; “partizan” olmanın temel ölçütünü ve kavramını kimseyle tartışmayız. “Hakların ve özgürlüklerin kazanılma noktasında ideolojik temelli davranış biçimini insani ve vicdanı unsurlar ile birlikte harmanlarız”. Bu topraklarda biz herkesten önce itilip kakılanız. O yüzden “orta ikide beni kaleye, Özcan’ı sol açığa” geçirdiler.
***
İsyan Ahlakından çıkıp gelmiş fikir işçileri olarak siyaset zemininde her türlü ideolojik tartışmayı “bilim, felsefe gibi evrensel temel ve değerler üzerinden” yaparız. Dilek ve temenniler üzerine kurulmuş, taraf olmanın, taraftar olmanın, ikbal ve istikbal temelli davranış biçiminin parçası olamayız. Bu nedenle özensiz ve derinliksiz söylemler ile işimiz olmaz. Yazılarımızdan “Yaz! yaza bildiğin kadar! Vur vurabildiğin kadar!” tanımlamasını çıkarma maharetinin önünde eğilmeyiz! Önünde saygıyla eğildiğimiz; “erbabının sahip olduğu örgüt geleneği ve örgütsel emek oranıdır”, bilinsin isteriz…
***
CHP’den Ak Parti’ye, tüm siyasi partilerde; yöntemi ve biçimi ile telafisi mümkün olmayan büyükşehir seçimlerinde özensiz ve derinliksiz seçim bildirgeleri ile toplumsal algı oluşturmanın peşinde koşan, seçilebilmek adına kendi siyasi partisini işlevsiz hale getiren, siyaseti kendi zemininden uzaklaştırıp, işine yarar hale getirme gayretinde olan, buna çaba gösteren siyasetçilere bir aydın faaliyeti olan gazetecilikle engel olmak düşüncesindeyiz. Yazılarımızdan “Yaz! yaza bildiğin kadar” tanımlamasını çıkaranlara “Yazma! yazamadığın kadar” diyerek sonlayalım.