“Anlatacak Hikayesi Olmayan Kent” yazısına olumlu eleştiriler gelmeye devam ediyor. Sağolsun Muğla henüz her şeyini yitirmemiş. Gördük ki “kent kendi hikayesini anlatsın” diyen sadece biz değilmişiz. Yazıda yer alan “Bir şiire konu olmadığı gibi bir hikayenin de baş kahramanı olmamıştır” tespitimize hemen dostlardan cevap geldi. Üstelik bir şarkı sözü olan güfte ile. Demirci Arastası adı taşıyan dörtlüklerin sahibi Ruhi Su ustadan sonra onun misyonunu tevazu içerisinde sürdüren Besteci Müzisyen Hüsnü Özbilgi. Ustanın “Demirciler Arastası” türküsünün sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
***
Demirciler Arastası Kocahan ardı
Anlatmaya değer kendi ritminde
Çeliği dans ettirir ustanın fendi
Örse inen çekiçlerin ritminde
*
Demirciyle sarraf yan yana burada
Böyle bir düzenin mantığı nerede
Altınları söndürüyor bir anda
Kızıl demir çekiçlerin ritminde
*
Arka sokak akşamcı sokağı
Üç beş memur ile esnaf çırağı
Kendi efkarı ile dönen plağı
Dinler durur çekiçlerin ritminde
*
Yazın asmalar kaplar yazını
Kimi kışı bekler kimi güzünü
Özbilgi arada dosta sazını
Çalar durur çekiçlerin ritminde
***
Hüsnü Özbilgi ile arada meşk etme şansı bulmuş birisi olarak ustanın diğerleri gibi bu türküsünü de çok iyi biliyorum. Birlikte, yani; ben gitarla Hüsnü Abi sazı ile biz, beraber çok çaldık söyledik karanlık gecelerde; “Berber Salih’i, Demirci Arastası’nı, Avni’nin Atlarını, Ceviz Ağacı’nı, Sıra Neferi Torlak Kemal’i”…
***
Sanatçı gözü başka tabiî ki. Arasta’ya anlamını kazandıran tüm unsurlara sanat temelli bakabilmek adama böyle sözde yazdırır, türkü de yaktırır. Ancak Hüsnü Özbilgi’nin türküsüne taşıdığı Arasta’dan bugün geriye ne kaldı diye düşünmeden edemiyor insan. Çeliği dans ettiren ustanın fendi, örse inen çekiçlerin ritmi şimdi nerede? Yan yana duran sarrafla demirci’ye ne oldu? Akşamcıların arka sokağındaki üç beş memur; tayin olup gitti mi? Ya esnaf çırakları? Onları mega marketlerin paketleme servisine kim mahkum etti? Ya Arasta’da kendi efkarı ile dönen bir plağı kim kırdı? Kürdili makamda şarkı ile çekiç ritminin karışmasından kimler rahatsız oldu?
***
Mermerin, eriğin, koruğun para etmediği yerde; Arasta para eder mi? Ya Şadırvan’ın suyu içilir mi? Kapısının, bacasının yenilenmesi, duvarların sıvanması, dokusuna genç kız makyajı yapılması Arasta’nın “Antikapitalist” ruhunu geri getirir mi? Sanat; bir şiirden, bir türküden uluslar arası bir kent markası yaratabilirken, kenti ve insanı evrensel bir çizgiye taşırken siyaset bunca kaynağı neden yok sayar?
***
“Anlatacak Hikayesi Olmayan Kent” tanımı; yetinmelerin ve yetinenlerin mazeretleri sonucunda oluşturulmuş bir tanımıdır. Sanatın ve sanatçının bu kente dair anlatacak onca hikayesi, şiiri, türküsü, yazacak romanı varken siyasetçilerin gerekçeli mazeretleri dışında anlatacak hikayelerinin olmaması ne kadar acıdır! “Keşke bu kenti siyasetçiler değil de sanatçılar yönetseydi” demeyeceğim. Sanatın ve sanatçının kenti dizayn etme şansı yok. Onlar; kent ve insanı anlatmak gibi evrensel bir derdin sahibidir. Sanat bir yol’dur! Sanatçı kendinden yola çıkar, bir diğerini anlatır.
***
Biz; Kocahan ardındaki Demirci Arastasında büyümüş, gelişmiş
ve sonuçta bu yaşam şekline sırtını dönmüş haylaz ve işe yaramaz çocuklarız. Eski kent dokusu içerisinde, atamızdan kalan ve yaşanmışlıkları ile en büyük mirasımız olan tarihi evlerimizi ve iş yerlerimizi birer birer satıyor, bir yaşam kültürünün içine ediyoruz. Apartmanda bir dairede oturmayı, trend mekanlarda boy göstermeyi, mega marketlerin günlük müşterisi olmayı modernlik sayıyoruz. Bugün anlatacak çok az hikayemiz kaldı, yarın hiç kalmayacak.
***
Merkez ya da yerel iktidarın yöneticileri eski kent dokusu içerisinde yer alan tarihi Arasta’nın kapısını, bacasını, duvarını, boyasını yenileyebilir. Buna da şükür! Önceden o da yoktu. Ancak Arasta’nın “Antikapitalist” ruhunu arayanlar onu “Hüsnü Özbilgi’nin Demirci Arastası” türküsünde bulabilirler. Kentin tanıtımı için binlerce liralık bütçe oluşturan yöneticiler, usta sanatçının bu türküsünü tanıtımın en önemli argümanı olarak görebilirler. Bir türkü ile tanıtım yapılabileceğini biz; Vali Hüseyin Aksoy’dan biliyoruz!…