Bugünden sonra Muğla’da gündem artık büyükşehir belediye başkan adaylarının belirlenmesine doğru yol alıyor. Büyük şehir tartışmaları yerini büyük şehrin büyük adaylarına bırakacak görünüyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nde Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı konusu tartışmalı bir sürece doğru yol alırken Ak Parti’de, henüz öne çıkan, kamuya mal olan bir aday ismi bulunmuyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın adaylık için adı geçse de bu siyaseten pek mümkün görünmüyor. Ancak henüz kamuoyuna henüz yansımamış olsa da siyasi kulislerde önemli bir isim konuşulmaya başlandı. Bu isim halen Samsun Valiliği görevini yürüten eski Muğla Valisi Hüseyin Aksoy’dan başkası değil.
***
Vali Hüseyin Aksoy Muğla il genelinde çok sevilen ve asla unutulmayan bir isim. Aksoy, Muğla’daki hizmet döneminde çok başarılı işlerin ve ilişkilerin sahibi olmuştu. Onun döneminde İl Genel Meclis toplantıları köylerde yapılmış, kırsalın sorunları birebir yerinde çözüme ulaştırılmıştı. Vali Aksoy kırsalda da kentte de olan bir isimdi. Bir devlet adamı olarak Vali Aksoy o süreçte hizmet anlayışını ortaya koymuş, yerinden yönetim uygulamalarının belki de temellerini atmıştı. Fethiye’nin Eşen Ovası’ndan Milas’ın Bafa’sına, Datça’nın Reşadiye’sinden Gazeller köyüne kadar o; hizmetin en temel prensibine halkı koymuştu. Bir yanda kırsal’da köylüyle kucaklaşırken, bir yanda yurt dışında uluslar arası platformda kentin sahip olduğu değerleri anlatmak için yola koyulmuştu. Aksoy, Muğla misyonu ve değerleri ile hareket eden bir vizyonu ortaya koymuştu. Onu Muğla’ya, Muğlalıya çok fazla anlatmaya gerek yok. Bu nedenle dileğimiz bu yazının bir hatırlatma yazısı olarak kabul görmesi.
***
Belen Kahvesi enstalasyonu Vali Hüseyin Aksoy’un misyonunun ve vizyonunun sergilenmiş halidir. Kültürün turizme nasıl entegre edileceğinin en önemli göstergesi ve işaretidir. Aksoy, Belen Kahvesi enstolasyonu ile gözünden akıllı belediye başkanlarına, yöneticilere, deniz-kum ve güneşle yetinen turizm sektörüne ve ülkeye bu topraklardan bir model yaratmıştı.
***
Muğlalı sayısız vali görmüştü ancak hiç birisinin ayrılışı Hüseyin Aksoy kadar dramatik olmamıştı. Vali Aksoy Muğla’dan ayrılırken çok insan gözyaşı dökmüştü. Son veda ziyaretini Gevenes’e, Belen Kahvesi’ne yapan Vali Aksoy’un gideceğini duyan yaşlı bir teyze Vali Aksoy’a sıkı sıkıya sarılıp “Bizi bırakıp nereye gidiyon valim, çocuğum benim, seni Allaha ısmarladım” diyerek vedalaşmıştı. Gördüklerimiz karşısında bizde gözyaşlarımızı tutamamıştık.
***
Aksoy’un gidişi dramatikti bu noktada dönüşü de muhteşem olabilir. Muğla onu kendisinden görmüştü. Biz gazetecilerde Vali Aksoy’u bir dost, bir hizmet partneri ve kentteki çözüm ortağı olarak görmüş, hemen yanı başında yer almıştık. Dün valimizin yanı başında durmuştuk, bugünde duracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
***
Vali Hüseyin Aksoy’un böyle bir Muğla beklentisinden haberi var mıdır? bilmiyoruz. Ama kentin ara sokaklarında, siyasetin kapalı odalarında Sayın Aksoy’un adı ciddi bir şekilde konuşuluyor. Aksoy’a bu konuda yapılacak bir teklifin sahibi elbette siyaset olacaktır ancak bir devlet adamı olarak ya da bir siyasetçi olarak Aksoy; kentin gönülde yatan aslanın ta kendisidir. İster devlet adamı, ister siyasetçi olsun Aksoy, halk-hizmet buluşmasının, sosyal ve modern yönetim anlayışının en önemli argümanlarından birisidir.
***
Vali Hüseyin Aksoy kişiliği, ilişkileri, toplum algısı, hizmet anlayışı gibi sahip olduğu değerleri ile Muğla’nın en önemli kazanımı olabilir. Yani “Büyük şehrin Büyük Adayı” olabilir. Umarız dünya şehri Muğla büyükşehir statüsü kazanırken, yeniden planlanırken, devletin elindeki ekonomik verimlilik halka sunulurken Vali Aksoy’u “Başkan Aksoy” olarak yeniden Muğla’da görebiliriz. Umarız yüksek siyaset böyle bir teklifi Sayın Valimiz Hüseyin Aksoy’a götürür ve yine umarız Sayın Aksoy bu teklifi “hayallerimiz gerçek olsun” diye Muğla için değerlendirir.
***
Biz siyasetçi değil gazeteciyiz ve kamunun tarafındayız. Bir siyasi partinin adayını belirlemek bizim işimiz değil. Ancak kent yönetimi söz konusu olduğunda biz, toplum adına önermelerde bulunabiliriz. Büyükşehir statüsünü bu kentin 100. yılında ve en büyük projesi olarak görüyoruz. Böylesine önemli bir projeyi salt siyasi zeminde değerlendirmek ve kabul etmek kenti ve bizi yeni bir yanlışlığa götürebilir. İdeolojik temelli siyasi anlayış ile kentin kazananı olmak mümkündür ancak bunun hiçbir şeyi çözmediğinin farkındayız. Bu tür yapıların belediyecilik anlayışını biz çok yakından biliyor ve tanıyoruz. Bu model siyasetçilerin yönetim anlayışları büyük şehir statüsü ile değişmeyecek kadar hastalıklı durumda. Kent yönetiminde yıllardır halka reva gördükleri yönetim anlayışları ortadayken kentin “Büyük Ödülü” bu anlayışa teslim edilemez diye düşünüyoruz.
***
Bu güne kadar siyasi partiler, siyasi tercihleri ile insani tercihlerin, toplum beklentilerinin önüne geçti. Aidiyet duygusu ile hareket eden toplum siyasetin aldığı kararları ve siyasetin kendisine sağladığı olanakları hiç sorgulamadı. Bu olanakların sağladığı yaşam koşullarını da siyasetçinin önüne koymadı.
Ancak bu kentte yaşam koşulları, kentliye sağlanan modernlik ve konfor , lüks olmaktan öteye geçti ve bir insancıl zorunluluk haline dönüştü. Dün sesini çıkarmayan vatandaş bugün; “Ellerde var! bizde niye yok?” demeye, siyaseti sorgulamaya başladı. Bu nedenle büyük şehir seçimleri öncesinde bize “deve dişi” gibi siyasetçiler değil, iyi yöneticiler, iyi planlamacılar ve uygulayıcılar lazım. “Eskilerin bize gösterebilecekleri yeni bir belediyecilik anlayışı yok” diyerek sonlayalım.