Muğla Ticaret ve Sanayi Odası seçimleri ve dolayısıyla oda yönetimine talip olan gruplar ile ilgili neredeyse bir yazı dizini halini alan seriyi şimdilik sonlayalım. Ticaret ve Sanayi Odaları’nın kentin en önemli tepe meslek örgütü olarak kabul edildiği gerçeğinden yola çıkarak kaleme aldığımız konular meraklılarını üzmüş olabilir. Ne yapalım kusura kalmasınlar! “Dervişin fikri neyse zikri de o oluyor”.
***
Eleştiri bu kentte sevilmez, tıpkı eleştiri gibi eleştiren de sevilmez. Biz bu yazıların muhataplarından üzülmelerini değil bir kez daha külahlarını önlerine koyup düşünmelerini bekliyoruz. Ayrıca kent elden giderken, ekonomik yaşamı dibe vururken bir köşe yazarı olarak tüm bunların olmasına izin veren yöneticilere ödül vermemiz beklenemez. Bu işte alkışlanacak bir şey yok o nedenle kimse bizden takdir beklemesin.
***
Eğer kent söz konusu ise bir köşe yazarı olarak daha da sertleşebileceğimiz bilinmeli. Kentin yönetiminde, kentin ticari yaşamında meslek örgütü olarak odaların, sivil toplum kuruluşlarının ve diğer bütün unsurların ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Ancak yöntem ve uygulamaları ile kentin ekonomik hayatının belirleyicisi olan odalar. Meslek odaları aynı zamanda kentin ticaret hacminin de belirleyicisi. Eğer siz iyi bir yönetimlere sahipseniz iyi bir odaya sahip olursunuz, iyi oda ile neler yapılmaz? İşte onu gerçekten bilmiyoruz…
***
Muğla’da kentleşme irdelenmeli. Kenti yazarları olarak sorunlarımızın tamamını kentleşmenin birer doğal parçası olarak görüyoruz. Bu parçanın içinde kurumların ve yönetimlerinin önemli bir yeri var. Kurumlara ve yöneticilerine yönelik eleştirilerin nedeni bu. Gözleme dayalı bir eylemin sahibi olduğumuz tek yer köşelerimiz. Köşeler bu nedenle doğruya rehber yanlışa da biber olabiliyor…
***
Kente egemen olan yeni ve modern karakter ile geçmiş arasındaki bağ koparken, bir yerde eski kent dokusu kentliliğini korumaya çalışılırken, öte yanda mega alışveriş merkezleri sağladığı olanakları ile bir kimlik erozyonuna neden olurken, kent sosyolojik açıdan da bizimle yollarını ayırırken, bizim ne yapmamızı bekliyorlar? Kentin sürekliliğini sağlayan unsurlar değişirken, hatta dönüşürken biz bunun bir parçası, seyredeni olamayız.
***
Daha önce “iki ayrı kentte yaşıyor gibiyiz” diye yazmış, konuya dikkat çekmiştik. Meraklıları uyanmadı, muhtemel o sıra yurt dışında bir yerlere görgülerini arttırmaya gitmişlerdi. Kentin eski yerleşim alanlarında yer alan işletmelerin bir çoğu kapanırken, yeni yerleşim alanları yeni bir mimari, yeni bir kültür, yeni bir siyaset anlayışı ve yeni bir ekonomik ilişkilenme getirirken sosyolojik açıdan kentleşmeyi irdelemek biz köşe yazarlarına düşüyor.
***
Sosyolojik açıdan kentleşme her yönü ile nedense sadece bizim ilgimizi çekiyor. Bu bilim düşkünlüğü eninde sonunda bizim başımıza mutlaka iş açacak biliyoruz. Olsun! En azından rasyonel düşünüp analitik davranıyor, diğerleri gibi bir ikbalin ve istikbalin peşinde koşmuyor, önünde ceket iliklemiyoruz.
***
Bu nedenle; kent dinamik bir süreçte onca şey olup biterken, olana bitene her şeye seyirci kalan, kendi iç dinamiklerini ortaya çıkaramayan, harekete geçiremeyen, bilgiyi paylaşmayan, kendi planlamasını yapamayan beceriksiz yöneticilere biz köşe yazarlarından gelecek bir ödül yok.
***
Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün’ün bu kent için yaptığı bir tanımlamayı sizlerle paylaşalım. Başkan Gürün, Muğla merkeze gelen konuklarına kenti anlatırken; “Kızlarını zengin kocaya veren emekli baba” olarak tariflendirir. “Zengin” diye kızı verdikleri damadın bu sıra işleri bozuk olsa gerek, şimdi sıra; kızların babasına ve onun atadan kalma kazanımlarına geldi. Bunların elin adamına üç paraya satılması çok yakındır…
***
İstenmeyen yazıların sahibi olmak kolay değil. Yazılardan dolayı kaç kişinin sinkaflı ve kalaylı sözlerine maruz kaldığımız bilmiyoruz. Ancak kent gibi bir derdiniz varsa? Bunların hepsini göğüsleyebilmek mümkün. Çünkü kente bakış açımızın tam orta yerinde toplumsallık yatıyor. Uzunca bir süredir burada, bu köşede kaleme alınan yazıların muhatapları gibi bizde yorulduk. Bu yorgunluk bu yazının bir genel değerlendirme gibi algılanmasına neden olabilir. Varsın olsun, bizim için mahsuru yok. Haftanın son köşe yazısı bir değerlendirme yazısı olarak kabul edilebilir. Son bir tespit ile sonlayalım.
***
Farkında değilsiniz! Bu kentte gelene “hoş geldin”, gidene “güle güle” dönemi artık bitti. Haberiniz olsun! Biz artık bu kentin ne geleni nede gideniyiz. Bizim ev sahipliğimiz sermaye gruplarının kente girmesi ile, üniversitenin oluşturduğu popülasyonla ve bir çok yerel faktör yüzünden maalesef bitti. Biz artık bu kentin sahibi değil, kiracısıyız. Merak edenler adrese dayalı nüfus sistemine göre belirlenen seçmen sayısına bakarak bu kentin kime ait olduğunu görebilirler. Hala fark etmediniz ama Muğla; “Muğlalı” adayları son kez çıkarabileceği bir seçime gidiyor. Bir dönem sonra bu topraklarda “yerli aday” konuşulmayacak…