Bir gazeteci büyüğümüz “köşe yazarı olarak gün gelir insan aynı şeyleri yazmaya başlar” demişti. Haklı çıktı. Bu ara kendimi aynı konular, daha doğrusu aynı sorunlar hakkında yazarken buluyorum. “Söz uçar, yazı kalır” denilir. Ancak yazdıklarımız da tıpkı sözler gibi uçup gidiyor anlaşılan. Biz sürekli aynı konuları yazıyor, aynı sorunları konuşuyoruz.
***
Biliyorsunuz; Kent ve kentli hakları ile ilgili ihlal durumunda bir cezai hüküm bulunmuyor. Yasalarda imarla ilgili, çevre ile ilgili, ulaşımla ilgili ve benzeri konularda düzenlemeler var ancak bunlar kent hukuku bütünlüğü içinde değil, çevre yaklaşımı, imar yaklaşımı, mülkiyet yaklaşımı olarak genel hukuk içerisinde yer alıyor.
***
Bu nedenle ülkemizde çocuk mahkemeleri, tüketici hakları ile ilgili düzenlemeler var ancak kente ve kentliye karşı işlenen suç ve ihlaller ile ilgili bir ihtisas mahkemesi yok. Kent hukuku gibi özel ihtisas isteyen bir alanda genel hukuk kuralları çerçevesinde olaylara yaklaşılıyor. Bu da kent ve kentliye karşı işlenmiş suçlarla ilgili yargı yaklaşımı yetersiz kılıyor. Bunlar uzman görüşü ve biz bu konuyu daha öncede ele almış, meraklısına gönderme de yapmıştık.
***
Yerel yönetimlerin yöntem ve uygulamalarından kaynaklı sorunlar ve bunların telafi edilmesi için açılan davalar temelde kentli haklarının ihlali düşüncesi taşıyor. Toplumun büyük bir kesiminin yerel yönetimin uygulamaya koyduğu projelere karşı olması, açıklamalar yapması, olayı protesto etmesi ve hatta bunun üzerine dava açması ne yazık ki, yerel yönetimlerin geri adım atmasına ya da durumu bir kez daha gözden geçirmesini sağlamıyor.
***
Halkın taleplerine karşın geri adım atmayan, durumu bir kez daha gözden geçirmeyen yerel yönetimi bu nedenle halk değil, yargı durduruyor. Sonuç olarak yerel yönetim ve halk arasında yaşanan ve yargı tarafından durdurulan proje yada hizmet kentin “başarılı örneği” olmuyor, başarı sayılmıyor, performans arttırmıyor.
***
Çoğu kez, “bana ne” diyen kentli bilmese de yönetici; meydana, sokağa yapılan müdahelenin aslında yaşama yapıldığını mutlaka bilmeli. Uluslar arası kapitalist sermayede bile demokratik hak uygulaması bulunurken kentin yönetimini elinde tutan yerel yönetimler yöntem ve uygulamalar karşısında icraatları eleştiren, görüş bildiren halkın demokratik bir tercih yaptığına inanmıyor. Bu inançsızlık zafiyetle sarıp sarmalanınca da ortaya hasımlık çıkıyor. Kim kime neden? hasım oluyor.
***
Gerektiğinde yüzünü ideolojik algıya dönen hasımlık anlayışı, kentli hakkına inanarak görüşlerini açıklayanların demokrasiye duyduğu saygınlığı, inancı büyük ölçüde yıpratıyor. Sivil grupların, kitle örgütlerinin ve vatandaş görüşlerinin yok sayıldığı bir yerleşkede de bu nedenle demokrasiden söz edilemiyor.
***
Kentin bir yerine heykel dikilirken, bir köşesine park yapılırken, araziler imara açılırken, otobüs hatları düzenlenirken ve kente onca şey yapılırken “bana ne” demiş olsa bile vatandaşın kentli hakları elinden alınamaz. Halk hizmetin en temel prensibidir. Yerel yönetimlerin kentin tüm sokaklarında ve caddelerindeki hakkı; vatandaş tarafından kendisine sağlanmış bir haktır ve bu hakkın asıl sahibi de halktır. O nedenle meydana, sokağa yapılan her müdahele aslında bu hakkın sahibi olan vatandaşın yaşamına yapılmaktadır.
***
Yöntem ve uygulamaları ile yaşama müdahele eden yerel yönetimler ile halk arasında yaşanan sorunlar, açılan davalar, yürütmeyi durdurma kararları aslında kentli haklarının kullanılmasından kaynaklanıyor. Artık kentlerdeki temel sorun; neyin nereye yapıldığı sorunu değil, kentliyi haklı görebilmek sorunu olarak karşımıza çıkıyor.
***
Bildiğiniz gibi kente ve kentliye karşı yapılan ihlallerle ilgili bir ceza yok. Kent hukuku ihtisas isteyen bir alan ve bizim hukuk sistemimizde böyle bir mekanizma bulunmuyor. Bizde bu tür ilişkilerde hala genel hukuk kuralları geçerli. Hal böyle olunca da yerel yönetimler ve yöneticileri kentli haklarındaki bir ihlalin suç unsuru taşımadığını çok iyi biliyor.
***
Temel ilkesi, genel ahlak, suç ve ceza gibi unsurlara dayanan hukuk sistemimiz de kentli hakları ve ihlali ile ilgili bir kalem bulunmasa da halk; “kentli hakkını” ihlal edenlerle bir başka alanda yüzleşme şansına sahip. Seçen-seçilen ilişkisinin belirleyeni olan halk, “kent hukukunun yazılı olmadığını, ona anlamını kendisinin verdiğini iyi biliyor”. Doğruymuş! Köşe yazarı olarak insan günü gelince aynı şeyleri yazmaya başlıyormuş.