Kentte yaşayanlar kentin içine inen bir karar alma sürecinin dışında kalıyor ve biz yazılarımızla yeni bir demokrasi geliştirme yöntemini arıyoruz. Kent hukuku, kent demokrasisi yazıları aslında bu yöntemi bulma ve ortaya çıkarma düşüncesinden oluşuyor. Demokratik platformun tariflenmesi, kent demokrasisinin oluşturulması, bunun pratik denemesi olan yazılar bu arayışın birer ürünü. Kabul edelim ki; kentin katılımcılık kavramı dibe vurmuş durumda. Demokrasinin muhatapları ve onların anti demokratik uygulamaları ve ilişkileri önümüzdeki engeli oluşturuyor.
***
Kent tarihsel geçmişi olmasına karşın yaratıcılığın ve dinamik bir sürecin mekanı. Ancak karar alma sürecinde yönetimler toplumun katılımını engelliyorlar. Doğru tanımlarsak bu bir engelden daha çok bir esirgeme. Siyasal sistem esirgeyen ama bağışlamayan bir yapı ile kentin karar alma sürecinin etkeni. Mevcut demokrasimizde “seçimler” dışında toplumun siyasete, siyasetin tümüne ya da bir bölümüne itiraz etme olanağı yok. Bu olanak “oy” la mümkünleşiyor. Toplumun bütünü adına yapılmış tek uygulama örneği olarak kentlinin seçme hakkı bir oy’a sıkıştırılmış durumda.
***
Aslında sosyal demokrasi toplumsal örgütlenmeyi sağlayan sistem olarak tanımlanıyor. Örgütlü bir kesim olarak demokratik baskı grubunun sahibi olmak isteyen kentli, işletilen ve reva görülen demokrasinin eksiklerini tamamlamak, toplumsal çıkarların demokratik haklarını ifade etmek istese de karşısında demokratik bir muhatap bulamayınca kent demokrasisi bir sığlığa ve kısırlığa doğru yelken açıyor. Bu yolculuğun rehberi ise; kent demokrasisi açısından kent ve insan arasındaki ilişkinin tam göbeğinde duran siyaset ve onun sağladığı siyasi yönetim erk’i…
***
Cumhuriyet; biz kentlilere toplumsal çıkar grubu olarak demokratik haklar ve ifade özgürlüğü tanımış olsa da kentin siyasi erkini oluşturanlar bu alanı kesinleşmiş bir hukuku olmamasına, bir tavsiye niteliği taşımasına rağmen topluma kapatıyorlar. Eleştirilerin hedefi olmaktan ve demokratik muhataplıktan hiç hazzetmiyorlar. Sosyal demokrat bir sancağın gölgesinde bir türlü oluşturulmayan, yasallaşmayan kent demokrasisinin altında otoriter bir yönetim anlayışı yatıyor. Darbeler döneminden alışkın olduğumuz bu durumu şu günde sadece bir kriz olarak nitelendirmek bu gerçeği yumuşatmaktan başka bir şeye yaramaz.
***
Bu kentin demokrasisi; yönetim erkinin, yönetim mekanizmasının rızasına, yöntemine ve isteğine bağlanmış durumda. Kesinleşmiş bir hukuku olmamasına karşın, bir tavsiye niteliği taşıyan toplumsal ve muhalif kararlardan rahatsız olan siyasi erk, karar alma süreçlerinde bulunmayı da yaptığı siyasi mühendisliklerle neredeyse imkansız hale getirdi. Meslek odaları, kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, öğrenciler, işçiler, memurlar bu kentin karar alma sürecinin içinde bu nedenle yer alamıyor. Karar alma sürecinde “bulunmak” kuralı bir katılımcılık haline dönüşememiştir.
***
Kent demokrasisi dar aralıkta ve sıkışmış durumda. Demokrasiye ve katılıma inat; “Tekçi” zihniyet olarak yapısını meşru zemine oturtmaya çalışan yöneticilerin ideolojik figür olarak siyaseti kullandığının farkındayız. Biliyoruz ki kentte inşa edilen muhalefetsiz karar alma süreci toplum kesimlerinin temsiliyetini büyük ölçüde zafiyete uğratıyor. Demokratik kanalları tıkanmış olan bu kent tamamen ‘tek sese’ ayarlanmadan topluma “katılım” figürünü yeniden hatırlatmak gerekiyor.
***
Kent demokrasilerinde kural; çoğunluğu sağlayarak karar almak değildir. Bu nedenle eleştirimiz “çokluğa” değildir. Eleştirimiz kentin demokratik mekanizmasının tümünedir ve onu kurgulayanlaradır. Sosyal demokrasilerde kentin demokratik etmeni çoğunluk üzerine kurgulanamaz. Bu kentin katılım modelinde; önde merkezi ve yerel idare yöneticileri arkada da onlara destek veren sayıları her seçim döneminde değişen tarafları yer almaz. Kent demokrasisinde toplumun her katmanı kararların bir parçasıdır.
***
Yönetim erkleri sahip oldukları kazanımları, siyaseten kendilerine sağlanan yetkileri sivil gruplarla paylaşmayı bir zafiyet olarak kabul ettiği sürece kentte demokratik, çoğulcu ve katılımcı bir modelden söz edilemez. Kentin demokratik inşası için tüm bu unsurları seçim bildirgelerine yazarak seçilme şansına erişen yönetim erkinin muhalif sivil yaklaşımları demokratik bir zorunluluk olarak görmesiyle, tahammül göstermesi ile sağlanabilir. Böyle bir niyetiniz varsa; var olan yetkiler ve işleyen mevzuat kent demokrasisi için bir engel oluşturmaz.
***
Biz sadece kaleme alıyoruz. Ancak katılım modeli üzerine tartışmak, ilişkilenmek ve kuramlar geliştirmek, yaşam alanlarında demokrasinin geliştirilmesinin anahtarı olarak kabul ediliyor. İşin bir başka boyutu daha var. Siyasi alandan uzaklaştırılan insanların kent üzerinden politika yapma hakkına sahip olduğu tek olasılığı bu katılımcılık modeli oluşturuyor.
***
Kentin onca sorunu varken “bunları neden kaleme alıyorsun” diyenler çıkabilir. Doğurudur! Ancak bu kentin tüm sorunları “sosyolojik temelli” sorunlardır. O nedenle yazıyorum.