5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na göre, belediye sınırları içerisindeki ve bu sınırlara en fazla 10.000 metre uzaklıkta yer alan yerleşim yerlerindeki toplam nüfusu son nüfus sayımına göre 750.000’den fazla olan il belediyeleri, kanunla büyükşehir belediyesine dönüşebilecek. Aralarında Muğla’nın da bulunduğu 11 ilin Büyük şehir statüsüne alınacağı 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinin en önemli argümanlarından birisiydi. Yeni hükümetin ilk icraatlarından birisi olması beklenen Büyükşehir uygulaması kentin gelişmesine büyük katkı sağlıyor. Örnekleri var. Kocaeli, Sakarya, Eskişehir, Erzurum, Adana ve İzmir büyük şehir olduktan sonra çok büyük hızla gelişmeye, kalkınmaya, alt ve üst yapı sorunlarını bütüncül bir anlayışla ele alıp, çözebilme imkanına kavuştu. Büyük şehir sınırları içerisinde imar kirliliği, çevre sorunları, yollar, otopark, su, kanalizasyon, atık su arıtma gibi altyapı konusunda ciddi gelişmeler sağlıyor. Kentin genel bütçe gelirlerinden aldığı pay, büyük şehir olunca daha da artıyor. Bu da daha fazla hizmet anlamına geliyor. Kısaca ve tartışmasız büyük şehir, büyük imkanlar demek. Altyapı ve üst yapıyı tek elden yaparak, daha sağlıklı bir şehir oluşturmak, daha hızlı gelişme demek, yatırımların 3-4 kat artması demek. Büyük şehir, kabuğun kırılması demek. Yıllardır kabuğu kırılmadığı için kabuğu gittikçe sağlamlaşan, devletin kasasına ilk sıralarda katkı koyan ancak devletten hizmet almaya geldiğinde 40. sıralarda bulunan bir kent için büyük şehir statüsü “Kurtuluş” demek.
Statü, kim ve ne için değiştirilirse değiştirilsin, yapılan değişiklik kentin içine kapanık, pısırık ve hödük yapısını değişecek. Yetinmeyi, idare etmeyi ulusal yazgı olarak bu toprakların bir parçası haline getirenlerin devri bitecek. Her tür yeniliği reddeden, yenileşmeyi beceriksizliği nedeniyle yüzüne gözüne bulaştırıp, her türlü beceriksizliğe mazeret uyduran ve bu abuk subuk mazeretlere bir de saygı duyulmasını bekleyenler için son artık çok yakın. Yetinmeyi siyasi tercihlerin gereği olarak halka yutturanların sonu geldi. Artık kentlerin geleceğini çalamayacaklar…
Asar’dan, Karabağlar Yaylasına, Eşen Ovasından Bafa Gölüne, Gavurdöndü Yaylasından Rodos’un maviliklerine kadar uzanan kentlere “Osmanlı Kasabası” statüsünü uygun görenler, yerlerini “Rönesansa” bırakacaklar.
Ve onlar kente dair işlenmiş suçların genel hukuk içerisinde değerlendirildiği bir ülkede yaşamanın tadını son kez çıkarsınlar.