Başlıkta yer alan tanımlama büyük şehir statülü seçim dönemi öncesinde Muğla CHP Örgütlerinin büyük gayretini tarif ediyor. CHP Örgütü büyük şehir seçimlerinde belediye başkan adaylarını ön seçimle belirlemek adına karşı görüşlere ve ayak diretmelere karşın elinden geleni yaptı. Önce İl Danışma Kurulu’nda sonra da İlçe Başkanları Toplantısı’nda ön seçim isteğini ve bu konudaki iradesini ortaya koydu. Ortaya konulan örgüt iradesi CHP Genel Merkezi’ne iletildi.
***
Bu sürece nasıl geldiğimizi tarihe not düşmek adına hatırlatmak zorundayız. Her şey büyük şehir yasası tartışması ile başlamıştı. O süreçte CHP’li siyasetçiler Muğla’nın büyükşehir statüsüne alınmayacağı beklentisi içinde hareket etmiş, kendi örgütünde ve tabanında Muğla’nın büyükşehir olmayacağı algısı yaratmışlardı. En tepedeki milletvekilinden en sıradan üyesine varıncaya kadar herkes Muğla’nın büyükşehir olmayacağına inandırılmıştı. Muğla onlara göre büyükşehir statüsünün içinde yer almayacaktı. Onlara göre buna gerekte yoktu. Büyükşehir bu kent için ‘uygulanabilir’ bir model değildi.
***
Sonuçta CHP Örgütü Muğla’nın büyük şehir olmasını istemiyordu. Büyük şehir konusunda bu nedenle CHP’nin bir önermesi yoktu, oluşmamıştı. Ancak AKP büyükşehir kanun tasarısını meclise getirmişti. Bu konuda hiçbir önermenin sahibi olamayan CHP’li yerel siyasetçiler genel merkezin belde belediyelerinin kapatılmaması için referandumlar yapma sürecinin peşine takıldı. Referanduma Bodrum Turgutreis ve Bitez beldelerinden başlanmış, ardından diğer bölgelerde de yapılmıştı. Referandum, CHP yerel siyasetinin büyük şehir konusundaki tek argümanıydı.
***
CHP’de büyükşehir ile ilgili bir planlama yapılmamış, hatta bu iş hiç konuşulmamıştı. İş bu yanı ile planlanmış hataya doğru yol alıyordu. CHP büyük şehir meselesine “Apansız yakalanmıştı”. CHP içerisinde Muğla büyük şehir olmayacak algısı yaratanlar, büyük şehir yasasının onaylanması ile “Yumurta kapıya dayandı, vakit kalmadı” deyip işi bitireceklerdi. O zaman 2013 olan seçim tarihi henüz ertelenmemişti. CHP’de yine korkulan olacak, büyük şehir statülü seçimlerde aday belirleme yöntemi aceleye getirilecek ve bohça bir kez daha bağlanacaktı. “Belediyeler Kapatılmasın” referandumu; örgüt iradesini ortaya koymak için değil, CHP’nin büyük şehir algısının yarattığı boşluğu doldurmak için tasarlanmıştı.
***
Yine aynı süreçte Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlerde belediye başkan adaylarının atama yoluyla yapılacağının sinyallerini veriyor, “Efendim! bu üye ve delege yapısıyla ön seçim yapamayız” türünde açıklamalar yapıyordu. Kılıçdaroğlu, büyük şehir statülü seçim öncesinde örgütün içinden çıkacak belediye başkan adaylarını belirlemek için ön seçim yapmayacağını ifade ediyor, örgütün önüne sandık koymaktan kaçınıyordu. Ancak yine aynı Kılıçdaroğlu “Belediyeler kapatılmasın”diyerek kendi örgütünün ve tabanının önüne şeffaf sandık koyup çıkan sonucun irade sayılması çelişkisini yaşatıyordu. Gerekli olan irade raftan indirilmiş, siyaset bu irade üzerine kurgulanmıştı.
***
Yasanın ön gördüğü yeni yönetim modeli ve içeriği il her platformda, her yönü ile tartışılmaya başlanmıştı. İşte tam bu noktada beklenmedik bir gelişme oldu. Hiç hesapta olmayan bir buluşma ile Muğla CHP, büyük şehir meselesinde ilk adımını atmış oldu. Musa Gökbel, Sezai Avşar ve arkadaşlarının yaktığı Çoban Ateşi, siyaset bilimciler ve sosyologlar tarafından Muğla CHP’nin büyük şehir meselesinde attığı ilk adım olarak kabul edildi.
***
Musa Gökbel, Sezai Avşar, Gazeteci Özcan Özgür ve ben Pınarbaşı buluşmasında bir araya gelmiştik. Bu buluşmada Musa Gökbel, CHP içerisinde başlaması gereken ve ön seçimi hedefleyen Çoban Ateşi’nin yakıldığı gün şu tarihi açıklamayı yapmıştı. Gökbel; “Biz közlenmiş bir ateşi yakmalıyız, bizimki şu anda çoban ateşi. Bu ateş partiyi kendi kodlarına şifrelerine geri döndürecektir. Bu Çoban Ateşi siyasetin bu karanlık sürecinde her noktadan görülecektir. Siyaseten kurtuluşumuzda bugünkü şartlara göre Muğla’nın CHP dışında bir seçeneği yoktur. Genel merkezden ‘atama’ yoluyla kim atanırsa atansın, gerekçeleri ne olursa olsun, isterse Osman Gürün olsun fark etmez. Eğer Osman Gürün bile büyükşehir belediye başkanı olarak atanırsa bu seçenek hiçbir işe yaramaz. Kamuoyu yoklamasıyla, popüler aday arayışı bir siyasi partinin popülizmde düşebileceği en dip noktadır. Örgütü belediyelerin arka bahçesine çevirdiler. Siyaseti parti-belediye arasına sıkıştırdılar. Bu sorunu aşmak her partilinin görevidir. Parti bu yanı ile insana dokunmaktan vazgeçti, uzaklaştı. Bu CHP geleneğine aykırıdır, büyük bir ayıptır ve büyük kayıplara sebebiyet verebilir. Mayıncı Katırı’nın sırtına binerek seçimi almak bu tür haysiyetsizliklerin sonucudur. Partinin kalıcı hata inşa edenlerin elinden kurtulması, kendi kodlarına ve şifrelerine dönmesi gerekiyor. Politika yapma hakkı hiçbir siyasetçiye kalıcı hata yapma hakkı vermez. Hepimiz o süreçte Osman Gürün’e destek verdik ve parti de kalıcı bir hatayı inşa ettik. Osman Gürün CHP’nin ortak hatasıdır” demişti.
***
2012’nin Ekim ayında ön seçim yöntemi kimlerin aklında vardı ya da kimlerin buna cesareti vardı? bilinmez. Ancak Musa Gökbel, Sezai Avşar ve arkadaşlarının yaktığı ön seçim istekli Çoban Ateşi o günden bugüne kişisellikten arındı, bir taban hareketi olarak örgütün genel talebi haline dönüştü. Çoban Ateşi, CHP örgütleri içerisinde bir olimpiyat ateşi gibi elden ele taşındı ve şimdi İl Başkanı Mustafa Öztürk’ün elinde Ankara’ya büyük şehir ateşini yakmaya doğru yol alıyor. Umarız Afyon Dazkırı’da başına bir şey gelmez…