Yazının ilk dizininde “Ak Parti Evrim, Muğla Devrim” yaşadı diye belirtmiştik. Toplumsal algı için konuyu biraz açmamız gerekiyor. Artık siyasetin ahlâklı, onurlu, eğitimli ve özgür ruhlu insanların elinde bir işe yarayabileceğini biliyoruz. Bu unsurlara sahip olmayan siyasetçi, siyaseti faydasız hale getirirken, bu tanımlamalardan uzakta gelişen siyasetin de topluma hiçbir faydası yok. Bu tür siyaset sadece o siyasi anlayışı sürdüren siyasetçiye ve işbirlikçilerine fayda sağlıyor. Bu kentin diğerlerinden çok net ayrıştıran, demokrasilerinden ayıran çok kritik bir farkı var. Bu kentin statükosu siyaseti hayat standartını hangi siyasal oluşum ileri götürür üzerine inşa edilmesine izin vermedi. Bu anlayışla toplumsal kalkınma modellerinin tamamı red edilmesini sağladı. Kent statükosu, ülke genelindeki vesayet anlayışının il temsilcisi olarak yıllardır ulusal değerlerin tehlike de olduğu algısı ile varlığını sürdürdü. Siyaseti “Bu değerleri kim riske atar, kim güvence altına alır” ön koşulu üzerine inşa etti. Bu anlayışa saygı duyan ve siyasi tercihini bu yönde kullanan seçmeni “onurlu” ilan etti. Topluma da “bu onur size yeter” denildi. Siyaset başta olmak üzere toplumsal her türlü değeri yerli yerine oturtanların dikkati refah ve gelişme hedefinde toplanırken, gelişmesi sağlanırken bu kent, bu anlayışın ürünü olan “Bir Osmanlı Kasabası” kaderini yaşamak zorunda kaldı. Statüko kendi elleri ile yarattığı kentin siyasetini ve hukukunu bu temel anlayış üzerine kurguladı. Ülke genelindeki “vesayet” anlayışının sona ermesi için kolları sıvayan merkezi iktidarın bu konudaki çabası, merkezi idarenin geçmiş dönem vekillerinin işbirlikçi anlayışı ile kentin coğrafik ve politik sınırları dışında tutuldu. Dışarıda tutulan sadece bu değildi elbet. Strateji gereği statükonun işbirliğini red eden milletvekili Yüksel Özden’de kentin sınırları dışında tutulmalıydı. Öyle de oldu. Statüko ve işbirlikçileri bir hizmet dönemi boyunca Özden’in kentle, toplumla ilişkilenmesi engellendi. Toplum’da “kente hiç uğramayan” bir Yüksel Özden algısı yaratıldı. Yüksel Özden konusunda kentin tüm katmanlarında, coğrafyasında bu algı yaratılırken aynı partinin seçilmiş zat’ı olanları karşıdan izlemekle yetindi. Statükon’nun kente egemen olan anlayış, yöntem ve uygulamalarının işbirlikçisi bu yanı ile hem teşkilatların da hem de toplum gözünde büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu vekil, kendi partisinin oluşturmaya çalıştığı demokratik mücadelesine katkı koymak yerine “Statükonun Memedi”olmayı tercih etti. Bu nedenle kentin tek partili vesayet anlayışının içinde, onun bir parçası olarak yer aldı ve statik yapının takdir ve teşekkürünü kazandı. Vesayetin il temsilcisi olan statüko, geçmiş dönemin vekili için “uyum içerisinde çalıştıklarını” her fırsatta ve her platform da bu nedenle dile getirdi ve onu kendi yöntemi ile “onurlandırdı”. Bu onur; her türlü hayal kırıklığının önüne geçmeliydi. Toplumsal algı yaratma konusunda hüner sahibi olan kent statükosu her şeyin Muğla için, kent için yapıldığına inanmamızı sağladı. Bu bakış açısıyla “işbirlikçilere, çözüm ortağı” sosyal statüsü kazandırıldı. Geçmiş dönemde tek partili, kentsel statüko ile işbirliği yapanlar, bu yapının Ankara ayağını oluşturdular ve bakanlıklardaki engelleri tek tek aşmaya çaba gösterdiler. Uyum içinde çalışıyorlardı. Bağlı bulundukları siyasi partinin temel düsturlarını bir kenara bırakıp statükonun her türlü projesinin hanutçuluğuna soyundular. Referandum ve genel seçim sürecinde statüko ile göbek bağı bulunanlar kendi partilerinin siyasal başarısını bir kez daha kenarda tuttular. Bu işbirliğinin farkına varan parti genel merkezi onlara bir daha seçilme hakkı vermedi. Dışlandılar. Kentle ilgili her yatırımda olduğu gibi yeni hastane yapımı konusunda yeniden ortaya çıktılar. Statükonun işaret parmağı ile hareket ettiler, bakanlıklardaki siyasi hatırlarını kullanıp, işi çözmek adına Ankara’nı yolunu tuttular. Kapılarından çıkıp, bacaralardan girdiler, ama olmadı, beceremediler. Tüm bunlara dur ! diyen tıknaz bir adama ve ona inanan bir siyasi anlayışa yenik düştüler.Yeni hastane konusu bu kentte büyük bir toplumsal yüzleşmenin yaşanmasına neden oldu. 40 yıldır varlığını tek partili dönem mantığında sürdüren kent statükosu ve onların işbirlikçileri bu sayede deşifre oldular, yakayı ele verdiler. Planları bozuldu, hesapları ters yüz oldu. Hizmetin en temel prensibini ve tek muhatabını halk olarak gördüğünü her fırsatta dile getiren, hastane yapımı konusunda yönünü halka çeviren Yüksel Özden, dik duruşu, inancı ve söylemleri ile hem hastaneyi hem de partisini statükonun ve işbirlikçilerinin elinden kurtardı. On yıllık bir siyasi geçmişi olan, kısa sürede ülkenin tüm coğrafyasına hakim, ülke genelinde yüzde 50 oy oranına sahip ve üçüncü kez iktidar olan partisinin halkla yeniden buluşmasını sağladı. Yaptığı müthiş hamle ile Yüksel Özden hem on yıldır “yarım yol” giden partisinin, hem de 40 yıldır da el fireni çekilmiş, tek partili dönem anlayışı ile yönetilen kentin önünü açtı. İşte bu yüzdendir ki biz, yapılanı, bu süreci “Ak Parti’de Evrim, olarak gördük, nitelendirdik.