Yılını tam hatırlamıyorum.
Muhtemelen ya 1967 ya da 1968 yılı.
Uzak akraba bir abimiz bir şekerci de çalışıyor.
Şekerci dediğim öyle pakette,
Hazır şeker alıp satan bir yer değil.
Bildiğin ‘anam babam’ akide şekeri yapan bir imalathane.
Bir şekerci atölyesi yani.
Nerede?
Arasta’da,
Şadırvan mevkiinde.
Şimdi yok, izi bile kalmadı.
***
Yıl ya 67 ya da 68,
Aylardan ya Aralık ya da Ocak, bilemedin Şubat.
Günlerden Arefe.
İki kafadarız ve bayram arefesinde;
Şekerin peşindeyiz.
Akide şekeri, düdük şeker,
Horoz şekeri ve kaynana şekeri favorilerimiz.
Bir uzak akraba şekercide çalışıyor,
Gitsek bir avuç şekeri kıvırır mıyız?
Evet, kıvırırız.
İsmet ve ben anında şekercideyiz.
***
Alt katı depo görünümlü şekerci dükkânına arada bir gidip geliyorum.
Uzak akraba işin bahanesi,
Asıl olan şeker tabi ki.
Dükkân sahibi beni tanıyor,
Arada başımı okşayıp babama selam yolluyor.
***
Arefe günü Arasta anacık babacık günü.
Esnaf Şadırvan’ın etrafına yayılmış,
Çaput Pazarına kadar her yer bayramlıklarla dolu.
Don gömlek, pantolon ve kontireler.
Kavrulmuş kahve, leblebi ve baharat kokusu birbirine karışmış.
Arasta’nın altın yılları,
Şadırvan bir ticari merkez ve şehrin kalbi orada atıyor.
O kalabalıktan sıyrılıp şekercinin üst katına imalathaneye çıkıyoruz.
***
Mozaik tezgahın üzerine akide şekeri yeni dökülmüş.
Macun halindeki şeker, bir yerden yoğruluyor, bir yerden de soğumadan şekil verilmeye çalışılıyor.
Çıraklar pire gibiler.
Kimi saç burgusu yapıyor kimi de yuvarlama…
Gel de dayan (!)
Uzak akraba abimiz, elindeki rulodan bir parçayı hava yoluyla bize göndererek işkenceye son veriyor.
***
Henüz soğumamış macun halindeki şeker,
Boğazımıza diziliyor.
Yumuşak macun halindeki şeker;
Öyle kolay yenmiyor.
Sakızla lokum arasındaki bu mayilik,
Eveleyip geveleme gerektiriyor.
Nasıl olursa olsun,
Şekerin kaynağında,
Bir uzak akraba abimizin sayesinde adeta şeker cennetindeyiz.
Varsın Bandocu Kamil Amca’nın fıstıklı lokumu olmasın,
Olmasın İriboy’dan renk renk fantezi şeker (!)
Bize uzak akrabanın,
Akide şekeri yeter…