AKŞENER’E SEMPATİ DUYAN CHP’LİLERE UYARI
Akademik bir geçmişten gelen Meral Akşener, 1995 yılında siyasete atıldı.
Doğru Yol Partisi’nde Tansu Çiller’e yakın isimler arasında yer alan Akşener, siyasi hafızada ilk olarak dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve eşi Özer Çiller’in Antalya Beldibi’ndeki hazine arazisine lüks otel inşa etmelerine duyulan tepkilere ilişkin açıklamasıyla yer almıştı.
Akşener açıklamasında otel gelirlerinin şehit annelerine aktarılacağını savunmuştu.
Sonraki süreçte lüks otel işletmesinin Bursalı bir işadamına verildiği ortaya çıkmış ve Akşener’in biat yüklü açıklamaları askıda kalmıştı.
Ancak toplumun büyük kesimi Akşener’i, Türkiye’deki karanlık derin devlet ilişkilerini ortaya çıkaran Susurluk kazası ve skandalı ile İçişleri Bakanlığı’ndan ayrılan Mehmet Ağar yerine İçişleri Bakanı göreve getirilmesi ile tanımıştı.
Akşener, bakanlık görevini 1998’de kapatılan Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyonunun iktidarda bulunduğu hassas bir dönemde devralmıştı.
Göreve Susurluk skandalının gölgesinde başlayan Akşener, döneme ait en önemli çıkışını bir tanımlama ile yapmıştı.
Abdullah Öcalan’a ‘Ermeni dölü’ diyen Akşener, gelen tepkiler üzerine özür dilemiş, “Ben Türkiye’de yaşayan Ermenileri değil, genel olarak Ermeni ırkını kastettim” demişti.
İstanbul Üniversitesi’nden mezun olan Akşener, doktorasını tamamladıktan sonra çeşitli üniversitelerde dersler vermiş, MHP’nin gençlik örgütü Ülkü Ocakları’nda aktif isimlerden birisi olmuştu. O süreçte Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı ile aynı masada yemek yediği iddiaları medyada da yer almıştı.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), 1998 yılında firardaki suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın yerini tespit etmiş ancak operasyon öncesi Çakıcı’nın bir ses kaydı basına yansımıştı.
Ses kaydında Çakıcı, Akşener’in yakalanmadan önce kendisine yerini değiştirmesi için mesaj gönderdiğini iddia etmişti.
28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Refah-Yol hükümetinin İçişleri Bakanı olarak askerlerin karşısında oturan siyasetçiler arasında yer alan Akşener, TSK-politikacı gerilimine şahitlik eden tarihi toplantıda da bulunmuştu.
28 Şubat sürecinde askerin sivil siyasete müdahale ettiğini düşünen siyasetçiler arasında yer alan Akşener, askerle işbirliği yaptığını iddia ettiği dönemin Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel’in yerine Kemal Çelik’i getirmek istemiş, ancak Yüksel’in bu karara direnmesiyle Akşener, bir gece yarısı Kemal Çelik’i Emniyet’e götürmüş ve kapıyı kırarak içeri girmiş ve kararını uygulamıştı.
O süreçte basında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na Bülent Orakoğlu’nu atayan Akşener’in Genelkurmay Başkanlığı’ndaki giriş çıkışlar ile yüksek rütbeli subayların hareketlerini izlettiği yönünde haberler çıkmıştı.
Bunun üzerine generallerden birisi Akşener’e; “O kadına söyle ayağını denk alsın. Gelirsek onu ve avanesini İçişleri Bakanlığı’nın önünde yağlı kazığa oturturuz” şeklinde mesaj göndermişti.
28 Şubat döneminde, askerin üniversitedeki akademisyenler, yüksek yargıçlar ve gazetecilere hükümetle ilgili brifingler verdiği bir süreçte Akşener, Ankara’daki sunumlara davet edilen valileri görevden alacağını açıklamış ve brifingi engellemişti.
Akşener, Necmettin Erbakan’dan ayrılan Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün yenilikçi hareketine 4 Temmuz 2001 tarihinde katılan ilk DYP’li olmuştu.
DYP Kocaeli Milletvekili iken partisinden istifa eden Akşener, kapatılan Fazilet Partisi’ndeki yenilikçilerin kuracağı partide yer alacağını, yenilikçi kanadın önde gelen isimlerinden Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve arkadaşlarının çalışma ofisi olarak kullandıkları Politik Araştırmalar Merkezi’nde basın toplantısı ile duyurmuştu.
O basın toplantısında siyasi yaşamını bağımsız bir milletvekili olarak sürdüreceğini açıklayan, siyaset kurumunun vatandaşın gözünde ivme kaybettiğini savunan Akşener, Türkiye’nin kötü yönetildiğini öne sürmüş, millete yeni bir seçenek ve seçime götürecek bir ortam sunabilmek için bağımsız kaldığını, bu amaçla yeni bir siyasi oluşumun başında yer almak istediğini dile getirmişti.
Açıklamasının ardından gazetecilerin yeni oluşumda liderlik sorununa ilişkin “Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağı var. Emanetçi bir genel başkana razı olabilir misiniz?” sorusunu Akşener; “Yeni dünya düzeninde 21. yüzyılda tek kişiye bağlı bir yönetim anlayışının çöktüğüne inanıyorum. Dolayısıyla bizim iddiamız, yönetim anlayışının değiştiği şeffaf, katılımcı ve ortak aklın önde olduğu, bir kadro hareketi. Dolayısıyla bir liderlik sorunu yaşanacağını zannetmiyorum” şeklinde yanıtlamıştı.
Yine aynı toplantıda “Katıldığınız yeni oluşumdaki milletvekilleri dini ve manevi değerleri ön planda tutan bir yapıdaydı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise Akşener, “Milli ve manevi değerler, dini değerler milletin değerleridir. Dolayısıyla her parti bu değerleri savunmalıdır. Sadece tek bir parti milliyetçilik, bir partiye dindarlık, bir partiye liberallik bırakılmayacak kadar Türk milletinin omurgasını oluşturan kavramlardır. Dolayısıyla bu kavramların, insanlarımızı oluşturan bu değerlerin elbetteki bu siyasi organizasyonda yeri olacaktır. Ama istismarı söz konusu olmayacaktır. Bundan sonra Türkiye’nin geldiği nokta istismarların ortadan kaldırılacağı bir dönem olacaktır” sözleriyle yanıtlamıştı.
Akşener’in Politik Araştırmalar Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısına, 19 yenilikçi milletvekili katılmıştı.
Daha sonra yenilikçi hareket tarafından hayal kırıklığına uğratıldığını, hareketin milli görüş çizgisinde devam ettiğini öne süren Akşener, 2 Kasım 2001 tarihinde MHP’ye katılmış ve Devlet Bahçeli’nin baş danışmanlığına getirilmişti.
2004 yerel seçimlerinde MHP’nin İstanbul Belediye Başkan Adayı gösterilen Akşener, seçimde başarısızlığa uğramış, 2007 ve 2011 genel seçimlerinde milletvekili seçilmiş ve TBMM Başkanvekili olarak görev yapmıştı.
7 Haziran 2015’teki seçimde MHP’den İstanbul Milletvekili seçilen Akşener’in adının TBMM Başkanlığı için geçmesi Devlet Bahçeli’nin tepkisi çekmiş, o süreçte Bahçeli, “Bu şekilde söylenen isimlerden hiç hoşlanmam, ismi geçeni de devre dışı tutarım. Meral Akşener’i eğer çok sık kullanırsanız, o devre dışı tutarım. O devre dışı kalır” açıklamasını yapmıştı.
Akşener, bu gerginlik sonrasında meclis başkanvekilliğini de kaybetmişti.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, hükümet kurulamaması nedeniyle Anayasal zorunluluk gereği oluşturulan geçici hükümette yer alması için Akşener’e de teklif götürmüş, ancak Akşener, teklifi kabul etmemişti.
MHP Milletvekili Tuğrul Türkeş, Davutoğlu’nun teklifini kabul etmiş ve seçim hükümetinde Başbakan Yardımcısı olarak görev yapmıştı.
1 Kasım’da yenilenecek seçimde Akşener, tıpkı Türkeş gibi MHP’den aday gösterilmemiş ve ne olduysa o süreçten sonra olmuştu.
Kasım 2015 genel seçimlerinde MHP’nin oy kaybetmesi, dördüncü sıraya düşmesi üzerine parti içi muhaliflerle harekete eden Akşener, kurultay talebinde bulunmuştu.
Mahkeme kararıyla yapılacak olan olağanüstü kongrede genel başkan adayı olduğunu açıklayan Akşener, 15 Mayıs tarihini kongre tarihi olarak açıklamıştı.
MHP Genel merkezi ise bu kararı tanımamış, 8 Eylül 2016 tarihinde de Akşener’in partiden ihraç edildiğini açıklamıştı.
19 Haziran’da Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak, partiden ihraç kararına ihtiyati tedbir konulmasını isteyen Akşener’in ihraç kararına açmış olduğu iptal davası, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedildi ve bu kararla partiden ihracı kesinleşti.
Daha sonra MHP içerisindeki muhaliflerle birlikte hareket eden Akşener, referandumda hayır kampanyası yürüttü.
Bu kapsamda Akşener, Milliyetçi Meslek Adamları Birliği, Muğla İl Temsilciliği tarafından düzenlenen konferansa konuşması olarak katıldı. Muğla Büyükşehir Belediyesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansta, Meral Aşkener’i dinlemek üzere aralarında CHP’lilerinde bulunduğu çok sayıda dinleyici gelmiş, bunun üzerine Akşener, dışarı çıkarak konuşmasını bir miting havasında yapmıştı.
O konferansta Akşener’e sunulan yerel olanaklar, Ak Parti ve Erdoğan’a duyulan tepkinin ve hayırcı grupların işbirliği olarak algılansa da, bu işbirliği yerel siyasette de tartışma yaratmış, bir grup CHP’li bu işbirliğini içine sindirememişti.
O süreçte Akşener’in keskin köşeli açıklamaları, bazı CHP’lilerin ruhunu okşamıştı.
Referandumdan ‘evet’ çıkmasıyla Meral Akşener’in öncülüğünde yeni bir parti kurulacağı medyanın gündemine taşındı.
Referandum sürecinde yaratılan algının bir beklentiye dönüşmesi için medya üzerine düşen görevi yaptı. Ancak kurulması düşünülen partinin ‘taslak fikri’ konusunda yol alınamadı.
Akşener’in yeni kurulacak partinin ‘sağcı’ bir parti olmayacağı, partinin merkezde yer alacağı açıklamaları özellikle ülkücü tabanda rahatsızlık yarattı.
Bunun yanında Koray Aydın’ın yeni kurulacak partide teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görevlendirileceği yönündeki iddialar, muhaliflerde sert tartışmalara yol açtı.
Koray Aydın’ın “Akşener’in tüm faaliyetlerini FETÖ organize ediyor” açıklaması henüz hafızalardan silinmemişken, Akşener’in yanında saf tutması; ‘koltuk sevdasına’ bağlandı.
Gelinen noktada siyaset biliciler; yeni kurulacak partinin Ak Parti seçmeninden oy alamayacağını, Meral Akşener’in hedef kitlesinin yüzde 48 ‘hayır’ oyu veren seçmen kitlesi olduğunu ısrarla ifade ettiler.
Siyaset biliciler özellikle de yüzde 48 oranında en büyük pay sahibi olan, ancak Akşener’e sempati ile bakan CHP’lileri uyardılar.
Siyaset bilicilerin iddialarına göre; Siyasi yaşamı boyunca sol-sosyal demokrat fikir ve ideolojiye karşı duran, milliyetçi ve muhafazakar çizgide ne kadar sağ parti varsa tamamını turlayan Akşener, büyük çoğunluğunu solun ve sosyal demokratların oluşturduğu yüzde 48 hayır oyuna göz dikmiş durumda.
Bir soru ile bitirelim.
2019 seçimleri öncesinde Adalet Yürüyüşü ve Çanakkale Kurultayı ile 48’lik oranda artışı hedefleyen CHP, belki de ilk kez toplumun geneline hitap eden eylem ve söylemlerin sahibi olurken, referandumda ortaya çıkan mevcut yüzde 48’i korumak kimin görevi?