Aktif olmayana zıt anlamlı terminolojide pasif deniliyor. Yerel sorunları masaya yatırdığımız, çözüm yollarını aradığımız türde yazıların geldiği noktalardan birisi de “Aktif Vatandaşlık” ve yönetimlere katılım. Bu konuda tarihe geçen sözlerden birisi efsane vali olarak bilinen merhum Recep Yazıcıoğlu’na ait. Habitat konferansları kapsamında “Yerel gündem 21” toplantılarının birisinde Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu şu tarihi konuşmayı yapar.
***
“Yerel yönetim reformu, yerel yönetimlere katılım gibi laflar, 1921 Anayasa’sından beri bütün metinlerde, söylevlerde yer al almaktadır. Bu nasıl bir şeydir ki, 70 yıldır bir türlü gerçekleşmedi. Keşke bütün anayasalarımız 1921 Anayasası gibi olsa. Ama 1921 Anayasasını yapmak çok zor. Biz hala birileri çıkıp bizi bir hizaya getirse diye düşünüyoruz. Belki kamuoyu yoklaması yapılsa, dayağa fevkalade bir oran çıkar”.
***
Zenginlerin bakabileceği kadar çocuk doğurması gerekirken, aksine fakirlerin bakamayacağı kadar çocuk doğurduğunu bunun da ters bir durum olduğunu kaydeden bu sıra dışı adamın konuşması şöyle devam etmeşti.
***
“Bizde niye A.Ş yok, niye hep aile şirketi var? Niye kooperatifleşme yok? Hep bunlar bu hastalığın belirtileri. Apartman yönetimine katılmayan nasıl yerel yönetime katılacak? Fert başına düşen milli gelirin az seviyede olmasının sorumlularından bazıları da yerel yöneticiler. Türk milleti hep kendine bir kurtarıcı bekliyor. Ama kurtarıcılar, geliyor ve gidiyorlar. Anlaşılan o ki, sistem çökmeden yeniden yapılanma olmayacak. Yerelleşme diyoruz, diyorlar ki; siz ülkeyi bölmek mi istiyorsunuz?”
***
Merhum Vali Yazıcıoğlu, halkın kendi gücünün farkında olmadığını iddia etmişti. “Aktif Vatandaşlık” vurgusu yaptığı tarihsel konuşmasını şöyle özetlemişti. “Defter dürmeyenin defterini dürerler. Defter dürülmediği için de sürekli defteri dürülüyor. Hala bürokratik devlet var. Hesap sorup defter dürülmeden kurtulma olmaz. Yerel inisiyatif diyoruz, demokratikleşme diyoruz. Ama padişahlarla, vezirlerle uğraşıyoruz. Biz hala bizi birileri yönetsin istiyoruz. Bizim işimiz çok. İşsiz güçsüz adamlar bizi yönetsin diyoruz. Halk memnuniyetini yakında gösterecek. Ama gol atamayana atarlar.”
***
“Bizi hala birileri yönetsin istiyoruz”. Vali Yazıcıoğlu’nun yaptığı bu açıklamanın bize göre sihirli sözü işte bu! Bizi hala birileri yönetsin istiyorsak biz bu kentin yönetimini birilerine havale etmiş oluyoruz. Biz kentin yönetimini bir takım insanlara havale ettik mi? Ettik, kendimize ait kararların birileri tarafından alınmasını istedik. İstemekle kalmadık bunu yöntem haline getirdik. Kentin sosyal, siyasal ve kültürel kodlarına işlemiş olan bu hastalıklı yöntemle “Aktif Vatandaşlık” olgusundan uzaklaştırıldık. Pasif ve dirençsiz yurttaşlar olarak önümüze ne kondu ise yedik ve kabul ettik.
***
Ancak yetti! “Muğla’nın canına ‘tak’ etti”. Muğla nihayet bu hastalıklı “Pasif Vatandaşlık” yönteminin oluşturduğu sosyal ve politik eşitsizliklerin yeni farkına vardı. Şimdi kent bu farkındalık ile ikinci yüzyılına büyük şehir statüsü ile adım atmaya hazırlanıyor. Sokağına, mahallesine, caddesine ve kentin orta yerine kendisine sorulmadan yapılanlara müdahele için bu tarihi bir fırsat. Büyükşehir statülü seçimlerde yasa ile vatandaşa sağlanan “Aktif Vatandaşlık” hakkını kamusal sorumluluk çerçevesinde kabul edip, “Halk bilmez, halk ne anlar? Halk bizden iyi mi bilecek? Onlar anlamaz, onların adına kentle ilgili kararı biz veririz” diyerek, toplumun her bir ferdini pasif vatandaşlığa sürükleyenleri bu kez cezalandırabiliriz.
***
Büyükşehir statüsü tam zamanında imdada yetişti. “Pasif Vatandaşlık” olgusu ve yöntemi ile Muğla gelecekte birilerinin siyasi imparatorluğuna dönüşebilir, toplumu da politik teba noktasına götürebilirdi. Uzunca bir süredir, belki de kentin yarım yüzyılına damga vurmuş statik bir yapının kendi içinde aldığı kararların dışında kalan, dışında bırakılan halk, büyükşehir yasası ile bir kez daha hizmetin en temel prensibine oturdu. Muğla’yı kendi işlerine yarayan bir siyasi imparatorluk gibi geleceğe hazırlayanların büyük planı, büyükşehir statüsü ile alt üst oldu.
***
Geleceğin Muğla’sı siyasi bir imparatorluktan çok bir “tasarım ve mühendislik harikası uygarlık” olmalı. Büyükşehir statüsü bize, her birimize bu yazgıyı değiştirme hakkı veriyor. Bu hakkın sahibi olarak kim, neyi değiştirmek istiyorsa işe oradan başlasın. Öyle olmuş olsa dahi kimse ama hiç kimse; “Değiştiremeyeceği bir kaderle yüz yüze gelen umutsuz bir durumun çaresiz kurbanı” değildir. Herkes kendi kaderini aşmaya, kendi ötesinde gelişmeye ve böylece kaderini değil ama kendisini değiştirmeye yönelebilir. Bunu “Aktif Vatandaşlık” hakkını kullanarak yapabilir.