ANALİZ
CHP’nin işleyişinde sorun var.
İsimler değişse de CHP’nin statik bir yapısı var ve o hiç değişmiyor.
Değişim söylemiyle gelenler bile mevcut yapıya paçayı kaptırıyor ve bir anda kendisini bu çarkın içinde buluyor.
Delege sistemi örgütlenme biçimiyle sarmalanan siyaset tarzıyla partinin başına, yönetimlerine kim gelirse gelsin (!) o ekibi normal şartlarda oradan indirmek mümkün olmuyor.
Partiyi ele geçiren ekip, ilk iş olarak tepeden tırnağa partiyi yeniden dizayn ediyor.
Deniz Baykal’da olduğu gibi giden; bir olay sonrası gidiyor, o olay sayesinde de birileri geliyor.
Uzun süredir CHP’de başka türlü bir gitme-gelme, değişim ya da yenilenme yaşanamıyor.
Lider ve yönetim değişimlerine ev sahipliği yapması gereken kurultaylar, çıkar siyasetiyle şekilleniyor ve insan öğüten bir hal alıyor.
Bu statik yapı nedeniyle kurultaylar tüzüğün, programın yenilenmesi ya da belirlenmesi için gereken zemini de yaratamıyor.
Çıkar siyaseti kapıdan içeri girince ideoloji arka kapıya doğru yöneliyor.
Milletvekilleri, belediye başkanları, il ve ilçe yönetimlerini parti içi demokrasi ile değil bireysel ilişkiler üzerinden belirleniyor.
Bu yöntemle belirlenen her bir aday, seçildikten sonra da kendisini oraya taşıyanlara yüksek sadakat gösteriyor ve böylece bu statik yapının bir parçasına dönüşüyor.
Böyle olunca da geçmişin yüküyle geleceği inşa etmesi beklenen CHP, bu yapısıyla kendisini var eden tabanından gitgide uzaklaşıyor.
Uzaklaşmanın ötesinde seçmeniyle çelişkiler yaşıyor.
Cumhuriyetin kurucu iradesi, yüzyıla yakın CHP geleneği, çok partili siyasi yaşamla ortaya çıkan devlet partisi kimliği ile halka gitmeye çalışan ideali arasına sıkışıp kalıyor.
Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’si yenilik ve değişime atfediyor olsa da, kendisinden beklenen çıkışı, siyasi başarıyı bir türlü yakalayamıyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, genel başkan olarak görevi devraldığında partiyi geleceğe taşıyacak yenilenme iradesini ortaya koyarak işe başlamış olsa da Yeni CHP’nin ömrü ne yazık beklenenden daha kısa sürüyor.
Kılıçdaroğlu yönetiminde 2010’dan 2018’e CHP, ne yenilenebiliyor, ne geniş kitlelere ulaşabiliyor ne de iktidar olabiliyor.
CHP’nin bu gününü oluşturan kırılma noktalarından belki de en önemlisini 30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimler oluşturuyor.
Yeni CHP’nin pratikteki en önemli iddiası 30 Mart’la başlıyor.
Kaset krizi ile genel başkan koltuğuna oturan, siyasi sıfatına Baykal ve Önder Sav tarafından tahkim edilmiş CHP’yi devralarak devam etmek zorunda kalan Kılıçdaroğlu, bu zorunluluğu 30 Mart 2014 tarihine kadar sürdürüyor.
Örgüte yönelik ilk müdahale Baykal döneminde partinin dışına itilen unsurların davet edilmesi ile başlıyor.
Bu stratejik hamle ile partide genel başkanlığına meşruiyet kazandıran Kılıçdaroğlu, Alevi kimlikli siyasetçilerin parti temsil oranını arttırarak ikinci hamlesini gerçekleştiriyor.
Üçüncü ve büyük hamle ise 30 Mart yerel seçimlerinde geliyor.
30 Mart yerel seçimlerinde belediye başkan adaylarının büyük çoğunluğunu doğrudan kendisi belirliyor.
Bu üç hamle ile Kılıçdaroğlu, genel başkan olarak parti içindeki iktidarını da konsolide etmiş oluyor.
2011 genel seçimlerinde de hamleler devam ediyor.
Merkez sağ kökenli isimleri CHP’den aday gösteren Kılıçdaroğlu, Ak Parti tercihleri dışında kalan merkez sağ isimlerle sağ seçmene ulaşmayı hedefliyor.
Ancak olmuyor, bir türlü başarılı gelmiyor ve hikâye; böyle böyle devam ediyor.
2011’den sonraki süreçte iş, 24 Haziran’daki ikili seçime (!) seçimden sonra başlayan olağanüstü kurultay tartışmalarına gelip dayanıyor…
Buradan bir değişim, yenilenme bekleniyor olsa da bu pek mümkün görünmüyor…
***
Bu köşede yer alan içeriklerin sosyal medya üzerindeki paylaşımlarına yapılan yorumlarla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluk, yorum yapan kişilere aittir.