“Bİ FİRMA SULASIN, Bİ BELEDİYE”
“Tozunuz-toprağınız, tüpünüz-gazınız kapansın” dedi mahalle sakini bir hanım.
Doğalgaz nedeniyle kazılan yolların oluşturduğu toz topraktan bunalmış, cinnet seviyesine gelmiş bir mahalleli hanım, yaşanan toz istilasına isyan etti.
“Len gasteci ! bu yolun hali ne, gözünde budak değneği mi va, ne yaziman len sen buna, nedir olum bu toz toprak, görimamın sen?” diye devam etti.
Eli belinde yolun bir aşağısına, bir yukarısına gitti geldi, toza neden olanların yetkilisine yetkisizine alayına birden salladı, iki elini yukarı doğru kaldırdı; “Sebeb olanlara” diye başladı ve sokağa adeta beddua kustu.
Dibinden tam gaz geçen hayta bir servis şöforün kaldırdığı tozun içinde kalan yaşlı mahalle sakini kadın, tozu yedikten sonra az kaldı cinnet geçiriyordu.
Mahalleli hanım, toz toprak yetmezmiş gibi kazılı yolda tamgaz gitmeyi maharet sayan şöforun ardından “Gahbe garının doğurduğu” diye bağırdı olmadı, hırsını alamadı.
Daha sonra aracın gittiği yöne dönerek; “Ta anan …..” diye bağırdı.
Süratiyle toz koparan kendini bilmez bir sürücünün bıraktığı toz daha dağılmadan bir başka aracın kaldırdığı tozla ortalık yeniden savaş alanına döndü.
Yaşlı kadın ona da baya salladı.
40 derece sıcak, toz toprakla bir oldu, yaşlı kadının canına kast etti.
Eski toprak Muğlalı hanım; esti-gürledi, yağdı-yağdırdı.
Toza vesile olanların, toz koparanların, tozu vatandaşa reva görenlerin tekmiline birden saydırdı.
Ancak konu-komşu dışında sesini duyan olmadı.
Kadın, kendi kendine yırtındı, döğündü.
Çaresizdi.
Yapabileceği tek bir şey vardı, o da onu yaptı.
Kaldırıma oturdu, ellerini dua eder pozisyona getirdikten sonra, gözleri kapalı bir şekilde başını önce geriye sonra sağa-sola sallaya sallaya; “Güzel Allahım sizi kendi bildiği gibi yapsın, güzel Allahım sizi kendi bildiği gibi yapsın, güzel Allahım” diye kendi kendine söylendi, kendi kendine teselli buldu ve işi Allaha havale etti.
Dua ile beddua arasındaki ritüel bi on dakika sürdü.
Fısıltı tonuyla devam eden ritüel, arada “Annatamadım kimsilere” çıkışları ile devam etti.
Sıcak, toz-toprak; kadıncağız perişan oldu.
Kaldırıma oturdu, uzun süre gelip geçenleri izledi.
Birşeyler mırıldanıyor olsa da sakinleşmiş gibiydi…
Dayanamadım, bir bardak su ile yanına gittim.
Çakmak çakmak bakan çakır gözleri hiddetten arınmış görünüyordu, suyu aldı.
“Sağol çocum” dedi.
Suyun birazını içti, geri kalanıyla toz-toprak içinde kalan yüzünü yıkadı.
Su iyi geldi.
Biraz soluklandıktan, hiddeti biraz düştükten sonra çakır gözlerini bana dikip; “Erman Şahin aşam üstü oldu mu, höle bi sulayıverirdin. Orhan Çakır’da öle, o da suleyverirdin. İkisinden de allah razı olsun serinletiverirlerdin ortalığı. Bilipdurusun ya (!) suluma işi Erman’nan Orhan’nan bitti. Bu gıda tozun topran içindeyiz, adamla biyon horlara suleyverelim, insanla tozun toprağın içinde galmasın deyimazla. Bu revamı çocum bize?” Ayıp ettile”…
“Dur teyze” diyerek devreye girdim,
“Durum bildiğimiz gibi değilmiş” dedim.
Eliyle yolu göstererek “Bunun bilinmeycek neyi var len veledizne(!) tozun topran içindeyiz işte” diye cevap verdi.
Kızgındı, ben devam ettim.
“Teyze, doğalgaz kazı çalışmalarını yapan belediye değil, özel bir firma. Yol kazıldı, borular döşendi ya, şimdi herkes evine hattını çektirecek sonra kazılan yollar kapatılacak. Yani bu durumdan toz-topraktan belediye sorumlu değilmiş. Yolları sulama işi de firmaya aitmiş” dedim.
“Bak çocum” diye başladığı sözlerine şöyle devam etti: “Sokaklan, insanlan toz toprak altında kalmasına bizimkile razı olmamalı. Bak bakam adamla sokaklara sulepduru mu? Kaç yon sulepduru? Ne olusa osun, kim yetkili olusa osun, bu memliketin saabı belediyedir. Bu caddelen, yollan, sokaklan, ağaçlan, kaldırımlan saabı kim? Senden benden önce belediye. Bi yerine bişey mi olupduru? Belediye geli, baka, denetle. Sen bırak firmeyi, mirmeyi. Akını garasını bilmem ben. Bu toz toprak, biyon sulumeynen geçcek gibi mi? Görümamın sen buna? Bi firma sulasın, bi belediye, zararı mı va?”…
Lafı bittikten sonra su bardağını “Ölmüşlen önüne vasın çocum” diyerek elime tutuşturdu. Oturduğu yerden yavaşça doğruldu. Sağına soluna baktı, durum aynıydı. Eliyle ‘yapacak bir şey yok’ işaretiyle yokuş başına doğru yürümeye başladı.
Yanından, bir alttan bir üstten geçen araçların kaldırdığı tozların arasında yürürken “Öyleye ya; bi firma sulasın bi belediye, bi firma sulasın bi belediye, bi firma sulasın bi belediye” diye kendi kendine mırıldanarak gözden kayboldu.