Küçük bir belde düşünün, bir de deniz kıyısı ekleyin bu beldeye. Cumhuriyet tarihinden bu yana uzunca bir süre bir ilçeye bağlı muhtarlıkla yönetilsin bu şirin belde. Bağlı bulunduğu ilin ve ilçenin yaşam görgüsüne göre şekillensin üstelik. İlkokulu, muhtarlığı, kahvehanesi kentli ziyaretçileri ile onurlansın. Bu yolculuğun onur konuğu olan kentliler birde buranın etinin, sütünün ve derisinin farkına varsın. Kentten gelen elit ve imtiyazlılar geçerken uğradıkları günübirlik ziyaretlerini gitgide kalıcı hale getirsin, köy kahvesinde atsın tutsun. Modernlikten, konfordan, turizmden, para kazanmaktan falan bahsetsin. Böyle; inek sağlamakla, keçi gütmeyle, balık tutmayla bu işlerin olmayacağını bir güzel anlatsın. Sıklaştırsın ziyaretlerini, ahaliyi de “adam doğru söylüyor” noktasına getirsin, ne yapılması gerektiği noktasında da fikir önderliği yapsın. Köylüye yapılacak işin zor olduğuna inandırsın. Siyasetçilerin kendilerini unuttuğunu, umursamadığını eklesin politik söylemlerine. Muhtara ağabeylik yapsın, giderken iki paket Marlboro cigarası götürsün yanında. Çayın, kahvenin lafımı olur? Kahvede cemaate çay kahve ısmarlasın. Dönüşte de çıntar, bal, ısparoz, tilkişen, kekik alıp, köylünün malını kıymetlendirsin. Köylünün gözünde iyi, güvenilir ve üstelik tuzu kuru adam olsun. “Böylelerini getirmek lazım buralara” kanısını oluştursun. “Bak muhtar seni severiz” diye başlayan konuşmalar ile kendine yerleşke de partner yaratsın. Seçimlerde “Biz yabancı mıyız, bak kızarız ha, bizi abi gör” diyerek muhtarları, köy sandığını her açıdan desteklesin. Onca iyiliği olan bir adamlar olarak anılsın. Sonra da köy statüsü ile “buralara ne yapılabilir” bir baksın. 90’li yıllara kadar beldenin imar müdürü gibi, neyin nereye yapılacağının kararını versin. Bak; burası plaj, burası otel, burası pansiyon, burası fırın burası da restoran olsun. “Siz bilmezsiniz bu işleri” diyerek her yeri ve her şeyi dizayn etsin. 90’lı yıllara kadar “Bir büyüğe sorma kültürünü, biat duygusunu geliştirsin”. Köy statüsünden belde statüsüne geçişte Belediyeciliğin önemine değinsin. Yerel adayları toplayıp, ders versin. “Kim kazanırsa kazansın asıl olan belde’dir” mantığı ile geçiş sürecinin de demokrasi mimarı olsun. “En büyük başkan bizim başkan” sürecini kontrol edip imar planı uygulaması, kıyı kenar çizgisi gibi köylünün aklının ermediği konularda imdada yetişsin. Yerleşkenin abisi, hamisi olsun. Ona sorulmadan hiçbir iş yapılmasın. Yerleşkenin bir bileni olarak hep o karar versin, baronluğunu ilan etsin…
***
Çok değil, bir yıl kaldı. Büyükşehir statüsü ile bu topraklardaki yerel baronlar egemen güçlerini birer birer kaybedecekler. Yukarıda size fantastik bir dille izah etmeye çalıştığımız hikâye bu işin küçük ve komik bir parçası. İlin tamamının büyük şehir sayıldığı statüye göre; kentin egemen gücü artık büyükşehir belediyesi ve uygulamadaki bütün şehir anlayışı. Tek elden planlama, tek elden uygulama. Artık; aracı-tefeci, getiren-götüren yok. Yerel Baronlar ise hiç yok. Baronlar bugüne kadar yaptıkları ile yetinecekler zira bundan sonra yani büyük şehir ile işleri zor.
***
Büyükşehir stratejik plân, yatırım programları ve bütçeleri hazırlıyor. Bildiğimiz kadarıyla çevre düzeni planına uygun olmak kaydıyla, mücavir alan sınırları içinde her ölçekte nazım imar planını buna uygun imar planlarını, bu planlarda yapılacak değişiklikleri, parselasyon planlarını, imar ıslah planlarını denetliyor. Yasa ile büyükşehir belediyelerine verilmiş görev ve hizmetlerin gerektirdiği proje, yapım, bakım ve onarım işleriyle ilgili her ölçekteki imar plânları, parselasyon planları ve her türlü imar uygulaması büyük şehir tarafından denetleniyor.
***
Biraz daha anlaşılır hale getirelim. Büyük şehir; nazım imar planlarını ve çevre düzeni yapıyor. Yani büyük şehir “anayasa ve yasayı” yapıyor. Buna uygun olarak 1/1000’lik ve parselasyon planlarını ilçe belediyeleri yapıyor. Ancak ana kararlar 1/25000’lik ve 1/5000’lik planlarda verildiği için alt ölçekli planlar sadece bunu uygulama planları olarak kabul ediliyor ve bunları her ilçe kendisi yapıyor. Şehrin büyümesi, vizyonu ve planlaması kimsenin kararına bırakılmıyor. Sonuç olarak büyük şehir statüsü ile planlamalar bir standart’a bağlı olarak yapılıyor. Bu yöntemle ilçelerdeki yerel yönetimlerin hısım akraba, partizan ve yandaş gerekçeli kararları önleniyor. Yani anlayacağınız büyük şehir yapısı ile kentin siyaseti de, siyasetin işlevi de değişiyor. Özellikle yerel siyasetin belirleyenleri arasında bulanan “Yerel Baronların” siyaset üzerindeki baskısı etkisiz kalıyor.