Marmaris dahil, Bodrum’da ve Muğla’da sayısız fuar etkinliğine hem organizasyonu içinde hem de gazeteci olarak katıldım. Bu güne kadar sektörel içeriği ile bir buluşma ve ekonomik canlılık sunan fuarların hiç birisinde bin 300 metre rakımında, Fethiye Boğalar Köyünde düzenlenen 16. Yörük Türkmen Kültür Şenliği kadar katılım görmedim. Ben yaklaşık 15 bin kişi katıldı diye düşünürken organizasyonu yapan Yörükler katılımın 20 bin kişiye yakın olduğunu ifade ettiler. Gördüklerim karşısında çok etkilendim, komiteyi ve Yörükleri bir kez daha kutluyorum. Binlerce insanın katıldığı bu şenliğin hiçbir kurumdan destek alınmadan yapıldığını öğrenince de şok oldum. Ne belediye, ne bakanlık! Şenlik tamamen yöre halkının kendi olanakları ile gerçekleşmiş. Halk kendisi organize ediyor ve şenliğin içini de yine halk dolduruyor. Yöre insanının kabiliyeti, becerisi karşısında etkilenmemek mümkün değil.
***
Yörük Türkmen kültürünün yaşaması, gelecek kuşaklara taşınması için yöre halkı el birlik olmuş. Bu öyle sıradan bir şenlik değil. Yaklaşık 20 dönüme yayılmış çadırlı panayırda çeyizlik kumaştan, mısır darısına, traktörden el oyasına kadar satılıyor. Orada öğrendim ki, gelinlik kızların çeyiz alışverişi bile bu şenlikte yapılıyormuş. Bir gün süreyle kurulan çadırlarda günlük yaşamın bütün ihtiyaçlarını bulabiliyorsunuz. Boğalar köyü sanki bir açık hava marketi gibi. Organik tarımsal ürünlerden tutun, tül perdeye kadar her şey ama her şey burada ihtiyaç sahibine sunulmuş durumda. Şenlik bu yanıyla benim gördüğüm en büyük fuar. Müthiş bir iç ekonomiyi bünyesinde barındırıyor, panayıra katılanlar bile birbirinden alışveriş yaparak kendilerine ticari destek sağlıyor.
***
İşin kültürel boyutu ise adamı uçurur. Yörükler; Yörük Türkmen geleneklerinin tamamını hiçbir estetik kaygı gütmeden, en doğal hali ile size sunuyorlar. Yöresel Yörük mutfağının en seçkin örnekleri sizi şaşkına çeviriyor. Hangisinden yiyeceğini şaşırıyor insan. Söylemesi ayıptır ben biraz boğaz düşkünüyüm! Boğalar köyünde dumanı tüten tüm yemeklerin tamamının tadına baktım. Üstüne de kola niyetine buzlu pekmezi bir güzel yuvarladım.
***
O gün siyasetin hızlı temposu ve kaygıları Boğalar köyüne hiç uğramadı. Sanıldığı gibi şenlik Ak Partinin şovuna hiç dönüşmedi. Kendisi de Boğalar köyünde doğan ve soyadını doğduğu topraklardan alan Ak Parti Muğla Milletvekili Ali Boğa şenliğin gönüllü tanıtım elçisiydi. Öğrendiğime göre şenliğin yapılmasında Ali Boğa’nın katkısı büyük. Halkın kendi öz kaynakları ile yapmaya karar verdiği bu şenliği örnek sosyal politikaların bir parçası olarak görmek gerek. Yapılması halk tarafından karar verilen ve içinde halk olan bu etkinlik bu yanı ile binlerce dolarlık bütçelerle hazırlanmış benzerlerine taş çıkartır. Bu şenlik bu yanı ile özellikle yerel yönetimlerin derinliksiz ve özensiz, popüler kültürün gölgesinde gerçekleştirdiği etkinliklere kapak olur!
***
Vekil Ali Boğa ve Yüksel Özden tabir yerindeyse o gün çoçuklar gibi şendiler. Her ikisi de vekilliği Boğalar köyünün girişinde bırakıp, adeta halkın arasında kayboldular. Şenlik süresince Ali Boğa Yörük kültürüne ait bütün oyunları bizzat kendisi hem oynadı, hem de misafirlere oyunun inceliklerini anlattı. Boğa; beş taş, tengerek çevirme, taş fırlatma oyunlarında usta olduğu herkese gösterdi. Sahipleri bile çeyiz yüklü deveyi ıhtıramazken Ali Boğa çeyiz yüklü deveyi bir çırpıda çadırın önüne ıhtırdı. Siyasi açıdan malzeme bile olarak kullanılabilecek deve ıhtırmasını sordum kendisine. “Deve göründüğü gibi kaba saba bir hayvan değildir, onunda duyguları vardır, sahibi deveyi çökertemeyince ben devreye girdim ve sizde gördünüz deveye şefkatle yanaştım ve deve diz çöktü” diye cevapladı. Bu arada temsili olarak kıl çadırdan Gelin Alma töreni ise görülmeye değerdi. Gelin at sırtında, çeyizi deve sırtında, bir çadırdan ötekine giden yolculuk bizi adeta tarihsel bir yolculuğa çıkardı. Pala bıyıkları, elma yanakları ile kadınından erkeğine her yaştan Yörükler bize insanlığımızı bir kez daha hatırlattılar. Başta da söyledim, “çok fuar gördüm ama böylesini görmedim” diye. Boğalar Köyü 16. Yörük Türkmen Şenliği “özü biçimine denk düşen” bir organizasyon olarak hafızama kazındı. Halkın kendiliğinden hiçbir kaygı taşımadan, hiçbir kurumsal destek almadan, kendi öz kaynakları ve dayanışma kültürü ile yarattığı şenliğin sesleri arasında kaybolurken, il oluşumuzun 100. Yıl etkinlikleri düşünmeden edemedim. Yüzüncü yılda biz neyi kutlayacağız? diye hayıflandım kendi kendime.