Halktan çok kendi dinamiklerine yaslanmayı tercih et !
Halka uygun politikalar üretme !
Halkı dinleme ona saygı gösterme !
Gelen ve derdini anlatanı külfet gör !
Onları yok say ! Umursama, ilgilenme !
Onlardan şikayet et !
Bilgiyi ve Bilgiliyi reddet !
Kendi onlardan
mutlaka soyutla !
Kültürel ve kentsel belleği yok say !
Esnek ve ılımlı politikadan uzak dur !
Bürokrasi etkinliğini arttır, yılgınlık sağla !
Atıfta bulun !
İma et !
Sıkıntı haricinde siyasi çatıyı, gücü arama !
Risk alma, fiili durum yarat !, Kimseyi dinleme !
Yazılanları umursama!
Gazeteleri ve gazetecileri ciddiye alma !
Kötü söyleyenin, kötü yazanın alternatifini yarat !, Marjinal ol !
Taviz verme !
İnsan merkezli anlayıştan ve hizmetten kaçın ! , Toplumun değer yargıları ile kavga et !
Özgürlükçü demokrasiyi reddet ! , Çoğulcu, katılımcı anlayışla işin olmasın !, Geleneksel çizgilerden uzaklaş !, İşine bak !
Bu tanımlamalar demokratik yapıya, demokrasiye uygun değildir.
Çünkü demokrasi, aslında halkın isteklerine, taleplerine göre politika üretmeyi gerektirir. Demokrasi, halkın tercihlerine, isteklerine ve arzularına göre şekil almaktır.
Kentte son aylarda yaşanan halk-yerel yönetim arasındaki çelişki CHP’yi sıkıntıya sokacak gibi görünüyor. CHP’nin bugüne kadar sırtını yasladığı seçmenin büyük bir oranı uygulamaları ve tercihleri nedeniyle yerel yönetimle çelişik durumda. CHP’nin önümüzdeki süreçte var olmaya devam edebilmesi, etkinliğini sürdürebilmesi için mutlaka politikalarını ve insan tercihlerini yeniden dizayn etmesi gerekiyor.
Artık anlıyor ve görüyoruz ki; CHP Yerel Yönetim merkezli olmaktan çıkıp insan merkezli bir parti haline gelmek zorunda. Eğer bu yapılmazsa CHP’nin var olma ve etkinliği sürdürebilme yetisi zarar görecek.
Halk-Yerel Yönetim, Yerel Yönetim-Parti, Parti-Halk ilişkisi yeniden dizayn edilmeli.
Bu artık bir zorunluluk.
12 Haziran genel seçimleri sonrasında yeni dizayn için kollar sıvanmalı.
Lafı eveleme, gevelemeye gerek yok. Muğla artık
Osman Gürün sonrasını planlanmak ve dizayn etmek zorunda.
Bu görev artık CHP’li yöneticilerin değil, halkındır, seçmenindir.
Yerel yönetimin şekillendirdiği bir örgüt, Başkan’ın sözünden çıkmayan, kentin refklekslerini masaya yatırmayan bir meclis’in artık bunu yapma şansı yok. “Sistemden beslenenler, sistemi değiştiremezler”.
Bu noktada : Halk-Yerel Yönetim, Yerel Yönetim-Parti, Parti-Halk ilişkisini insan merkezli sağlayacak unsurlar devreye girmek zorunda. Bu tarihsel bir görev, sorumluluk ve aynı zamanda zorunluluktur.
Eski Garaj Alanı, Yeni Hastane Arazisi başta olmak üzere yerel yönetimin kentle ilgili uygulamaları sonrasında halkla yaşanan krizi kimse görmezlikten gelemez. Yaşanan çelişki üstü örtülemeyecek kadar büyüktür.
“Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler” sözünün sahibi Cevat Şakir’dir. Bodrum’un can suyunu veren de o’dur.
Tarihi eserler konusunda da oldukça hassas olduğu bilinen Halikarnas Balıkçısı gerçek bir yurtsever olarak, Anadolu’nun bereketli topraklarından çıkarılan eserlerin, yine Türkiye’de sergilenmesini arzular. Bir Anadolu Aydını olarak İngiltere Kraliçesi’ne “Mausoleumu bize geri vermelisiniz, çünkü o ancak Arşipel (Akdeniz) mavisinin önünde güzeldir” şeklinde mektup yazar. Çok geçmeden Balıkçıya Kraliçe’den “Mausoleumu size geri vermemiz mümkün değil, fakat içiniz rahat olsun bulunduğu yeri Arşipel mavisine boyayacağız” şeklinde bir cevap gelir…