İşlenmiş bir suçun bize göre üç boyutu var. Hukuki, insani ve vicdani. Hukuk devletinde bireye karşı işlenmiş suçun cezasını yargı verir. Suçun diğer iki boyutunun taktiri bireye aittir. Suçun insani ve vicdani muhakemesini birey yapar. Her üç yönteme de saygı duyan birisi olarak şahsımla ilgili kaleme alınan, insani ve vicdani olarak tanımlamakta zorluk çektiğim kin ve nefret içerikli bir yazı ile ilgili olarak açtığım davayı kazandım. Yargı kararını verdi ve yazı ile ilgili olarak işlenmiş şuçu tescilledi. 
***
Davanın sanığı olan kişinin toplum içindeki yeri ve yaşam içerisinde sahip olduğu değerleri ve ilişkileri incetmemek, zarar vermemek adına ismini ve suç mahallini yazmayacağım. Çünkü ben nedeni ne olursa olsun kimseden ölesiye nefret etmiyorum. Davayı kazanmış taraf olarak bunu bir argümana dönüştürmeye de niyetim yok. Konu ile ilgili açılmış davayı Muğla 2. Asliye Ceza Mahkemesi iki celse de karara bağladı. Suç’un yargı boyutu tamam. Ancak insani ve vicdani boyutu tamam değil. Bu boyutları ile bu olay biz yaşadığımız sürece bizimle birlikte var olacak. Ama ne olursa olsun asla intihar etmeyi düşünmeyeceğiz…
***
Nejat Altınsoy’un açtığı dava ile ilgili olarak çok sayıda yazı kaleme alındı. Niyeti ve samimiyeti belli olan bu tür yazılara bu güne kadar cevap verme gereği duymadım, bu günden sonra da cevap vermeyeceğim. Muğla 2. Asliye Ceza Mahkemesi ‘nin iki celse de karara bağladığı davanın sonuçlanmasının ardından hukuki mücadeleye devam etmek niyetindeyim.
***
Konu ile ilişkisi olmadıkları halde yazacak konu bulamayanların bizim üzerimizden gündemi yakalama ve var olma mücadelesini oldukça komik buluyorum. Nejat Altınsoy hiçbir koşulda onlara malzeme olmaz. Var güçleriyle ve sepetindeki pamuk oranı kadar yazmak gayretinde olanlara bu davanın ve sonuçlarının kazandıracağı bir şey yok. Bu tür taraflı yazıların ne sahibine, ne bireye nede topluma kazandıracağı bir şey de yok. Bu yazıları bu nedenle hükümsüz ilan ediyor, onları Allaha havale ediyorum.
***
Küçük bir kentte yaşamanın en büyük avantajlarından birisi herkesin birbirini çok yakından tanımasıdır. Biz kırk kişiyiz ve kırkımızda birbirimizi tanırız. Bu kentte elbette bizim de yazacaklarımız vardır. Belki bir gün biz de kıyısından köşesinden yazmaya başlayabiliriz. Ancak özel hayata ilişkin yazı kaleme almayız, bir hukuk ihlaline neden olmayız. Yazma yetkimizi doğru kullanır, yazmanın usturubunu da biliriz. Unutan olursa da hatırlatırız.
***
Bu jargon bizi bu türdeki her tartışmanın dışında tutar. Ancak bu tür yazılar devam ederse bu kararımızı gözden geçireceğimiz de bilinsin isteriz. Akşamdan sabaha bizim de söyleyeceklerimizin, yazacaklarımızın olduğu unutulmamalı. Artık yeter ve artık sırası geldi. Biz bu konuya bir şekilde angaje olanları ve muhataplarını son kez uyaralım. Artık yeter! Sınırlarımızı ve sabrımızı zorlamayın. Bakın; memleketin otuz türlü sorunu, otuz türlü hali var, bizi bırakıp biraz onlarla ilgilenin. Bu konuda yargı kararını verdi.
***
Dava süresinde toplumdan, kişi ve kuruluşlardan çok sayıda destek aldım. Bu konuda beni yalnız bırakmayan herkese, tüm dostlarıma ve hemşehrilerime teşekkür ediyorum. Hukuk mücadelemde beni yalnız bırakmayan Avukat Canan Karaosmanoğlu hanımefendiye, meslektaşlarıma özellikle Özcan Özgür, Hasan Telli başta olmak üzere beni arayarak dava sürecinde destek veren tüm gazeteci dostlarıma, olayları ve yaşananları büyük bir sabırla takip eden, her şeye karşın metanetini koruyan oğlum Cenk Altınsoy’a ve siz değerli okurlarıma teşekkür ediyorum.
***
Bir teşekkür de kendisini henüz tanıma olanağı bulamadığım ama yazılarını yakından takip ettiğim kent yazarı Dr. Gülten Şimşek hanımefendi’ye. Bilmiyordum yeni öğrendim, Muğla kamuoyu bana “Çakal” lakabını taktığı gibi Sayın Gülten Şimşek’e “Topuklu Efe” lakabını takmış. Muğla’nın bir bildiği vardır. Muğla öyle kolay kolay herkese lakap takmaz. Kentteki lakapların her birisi yaşanan olaylar sonrasında hak edilerek takılır. Kökeni Halk Edebiyatı’na kadar giden bu lakapların biliyorsunuz iyisi de var, kötüsü de. Seçme şansınız yok. Ancak bu topraklarda Efe olmak, Efe olarak anılmak büyük bir onurdur. Sayın Gülten Şimşek, “Efe” olmayı hak etmiş olacak ki Muğla ona bu lakabı takmışdiye düşünüyorum. Gülten hanım dava sürecinde bize “karakolda söyleyen, mahkemede şaşan” er kişilerden daha yürekli bir Efe olduğunu gösterdi. Ona da teşekkürler…
***
Sonlayalım. Dava ile ilgili hukuki süreci devam ettireceğiz. Sırada Muğla 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin temyiz’siz olarak tescillenen bu suç ile ilgili tazminat davası var. Mahsuru yoksa bu hakkımızı da kullanmak istiyoruz. Bu konuda bir daha yazı kaleme almayacağım ancak lakaplar ile ilgili bir yazıyı mutlaka kaleme alacağım bilinsin istiyorum. Lakabı mahkeme kararı ile tescillenmiş birisi olarak artık buna hakkım olduğunu düşünüyorum. ‘’Kişiler, olaylar ve lakaplar’’ güzel bir yazı dizisi olacak ve ben nereden başlayacağımı biliyorum…