Kamuyu bilgilendirmek, bir haber konusunda bilgi aktarmak ayrı, resmen köşe yazmak ve köşe yazarlığı yapmak ayrı bir şey.Bu gerçekle benden önce yüzleşenleri şimdi daha iyi anlıyorum. Halkın haber alma özgürlüğünü yerine getiren gazetecilik bize aynı zamanda kent gündemini oluşturmak, kenti ve onu yönetenleri ve hatta onun içindeki egemenlerin yöntem ve uygulamaları yazmak, yorumlamak hakkı veriyor. Bu mesleki bir hak. Ancak bu hakkı kullanarak bu kentte gazetecilik yapmak artık zorlaşıyor. Her köşe yazarının yaşadığı sendromdan bende payıma düşeni almaya başladım. Sorudan, sorgulanmaktan hoşlanmayan, sorusu olmayan ancak yanıtı bol olan bu kentte yorum yapmak neredeyse bir tabu haline dönüşmek üzere. Kaleme yansıyan eleştiri adamın elini yakıyor ve yanına kar kalmıyor.
***
Bu köşeden kaleme aldığımız yazılarımızdan “Muğla Belediyesi, Cumhuriyet Halk Partisi, Muğla Üniversitesi, Ak Parti, Muğla Ticaret Odası, Gazeteciler ve Sürer Durumcu Dernekler, Kitle Örgütleri” vs. rahatsız. Birbirinden bu kadar farklı gibi görünen (!) yapıların ve oluşumların “Kent Yazıları”ndan kaynaklanan rahatsızlığı bir tesadüf değil. Bu rahatsızlık kentin yerleşik ve egemen gücünü oluşturan, işine gücüne bakan statik düzenin deşifre edilmesinden kaynaklanıyor.Bizim yaptığımız bir“Sürer Durum” müdahelesi… “Duruk” yapıya tepki.Yazılar “dümen” bozuyor.
***
Bu nedenle kentin siyasetini kendi zeminine çekme gayreti içerisinde olan bir gazeteci ve köşe yazarı olarak eleştirerek oluşturduğumuz “ayıp”tan, oluşturmaya çalıştığımız “kentsel algı”dan ve “çevreye verdiğimiz geçici rahatsızlık”tan dolayı özür dileriz. Bu köşede yarattığımız rahatsızlığın, kirliliğin ve ayıbın üzerini bir branda ile örteceğimizi, üzerine “Bareteni Giy” uyarı levhası dikeceğimiz bilinsin isteriz.
***
Bir Shakespaere sözü; “Nasıl bu kör adaletle, güzellik cenke girer! Çabasında en fazla bir çiçek gücü varken”…
***
Yazdıklarımızdan kaynaklanan rahatsızlıkların artık sadece muhatabı ve mağduru biz gazeteciler değiliz. Şikayet etmeseler de çalıştığımız gazeteler ve yayın kurumlarının sahipleri yada yönetimleri de artık köşe yazarları yüzünden ciddi mağduriyetler yaşıyorlar. Bir siyasi oluşumun teşkilatları ve yöneticileri ile ilgili kaleme alınan, sahibinde ve tayfasında çok büyük rahatsızlık yaratan eleştirel yazılar, siyasetçinin kötüsünde önce intikam duygularını tetikler. Yazıdan duyduğu rahatsızlık oranına göre intikam almak fırsatını kollayan siyasetçi de yemez içmez en kısa sürede de gereğini yapar. Biz bu tür “Tozkoparan” siyasetçi yapısına alışkınız, kusura da bakmayız. Siyaset kendi tanımlarını kendi içerisinde yaratan bir olgudur. Siyaset bu tür davranış şeklini politik argüman görenine “Toy” der, işi bitirir. “Ahlaken yanlış olanın, siyasi açıdan da doğru olması mümkün değildir”.
***
Yayın kurumlarının ve gazetelerin sıradan işletmeler olmadığı unutulmasın. Künyesinde “Günlük, Siyasi ve Bağımsız” ibareleri bulunan yayın kurumları ya da gazeteler “Siyasetin her gününü, Günün her saati siyaseti, Bağımsızca” kamuoyuna ulaştırma, yorumlama gücünün sahibidirler.
***
15 Şubat 2012 tarihinde yine bu köşeden yayınlanan “Yeni Dönemde Partinin Muğla Kodları” başlığı taşıyan yazıda “Ak Partiler il kongresinde; siyaset yapacakları kendi saflarına, ticaret yapacakları da sektörel saflara göndereceklerdir. Vekil Yüksel Özden’in bu partinin Muğla kodlarını oluşturan ‘Hizmetin en önemli, en temel temel prensibi halktır’ söylemi asla unutulmamalı. 2 B orman arazilerinin, mermer ocaklarının, su ürünlerinin, taş ocaklarının, emlak, arazi satışlarının, organik tarım alanlarının, fantastik projelerin peşinde koşan ihale simsarları ve iş takipçilerine kapılar kapanmalı. Artık; ‘koltuktan güç alanlara değil koltuğa güç verenlere ihtiyaç var” hatırlatmasını yapmıştık. Yine bir hatırlatma ile sonlayalım. “Teorik ve ideolojik bir zemini bulunmayan bir siyasi yapının, teşkilatına, siyasete ve toplumun sosyal politikalarına faydası olamaz.”