CHP değişti, eski çamlar bardak oldu…
30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimlerinin üzerinden iki yıl geçti.
O gün, yani 30 Mart’ta seçilen belediye başkanları ve belediye meclisleri hizmette ikinci yıllarını bugün itibariyle doldurdular.
Bugün yarın bir çoğu günün anlam ve önemine ilişkin etkinlikler düzenleyecek.
Belediyelerin ötesinde belki de siyasi partiler de “bizim belediyeler iki yılda ne yaptı?” toplantılarıyla değerlendirmeler yapacak.
Şimdi zaman içerisinde geriye doğru gidelim ve iki yıl önce bu köşede ne yazdığımıza bakalım.
O tarihte kaleme aldığımız yazıların büyük bir çoğunluğu CHP’nin parti içindeki yüzleşmesine yönelikti.
O süreçte 17 Aralık sürecinin CHP içerisindeki yüzleşmeyi erteleyeceğini belirtmiş, yerel iktidarın 40 yıllık sahibi olan Muğla CHP örgütlerinin 30 Mart yerel seçimlerinde kendi içindeki yüzleşmeyi ertelemenin ötesine geçeceğini dile getirmiştik.
30 Mart yerel seçimleriyle Muğla seçmeninin demokrasiyi, hesap verme ve şeffaflık üzerine kurulu bir düzen ve kaynağı nereye dayanırsa dayansın yolsuzluk iddialarının açığa çıkarılması istemiyle oy kullandığını ifade etmiştik.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yolsuzluk ve otoriterleşme parametrelerine oturtulan 30 Mart yerel seçimlerinde Muğla seçmeninin beklendiği gibi; ‘olmak ya da olmamak’ ölçeğinde hareket edeceğini, Kılıçdaroğlu’nun tek parametreli propagandasının sahillerde tutacağına ancak ülke genelinde tutmayacağına dikkat çekmiştik.
Yine o süreçte 30 Mart yerel seçimlerinin 2015 genel seçimlerinin peşrevi olarak görülmesi gerektiğine işaret etmiş, CHP açısından yüzleşmenin 2015’e ertelendiğini kaleme almıştık.
Siyasi tarihimizin en gergin olduğu, seçim trafiğinin yoğun yaşandığı 2015’te iki genel seçimi hep birlikte yaşadık.
Haziran sandığı, Kasım sandığı derken kendimizi bir anda köy sandığında bulduk.
CHP’de 2014 Mart yerel seçimleri öncesinden başlayan parti içi demokrasi arayışları, adayların örgüt iradesiyle sandıkta belirlenmesi gibi talepler, ne yazık ki siyasetin gündeminde kendisine yer bulamadı, dolayısıyla beklenen yüzleşme zemini bir türlü oluşamadı.
Zira CHP, siyasi gelişmeleri ve ulusal sorunları kendi iç sorunlarından daha öncelikli ve kutsal saydı.
Bu nedenle CHP’de beklenen yüzleşme bir türlü gerçekleşmedi.
CHP örgütleri tercihini yüzleşmeden yana değil Ak Parti’ye muhalefetten yana kullandı.
Her seçim sonrasında beklenen parti içi yüzleşme kerelerce erteledi.
Yüzleşme beklentilerin ötesine geçemedi.
Süreç işledi ve Ak Parti;
Yeni Türkiye’nin düğmesine bastı.
Yeni Türkiye süreci siyaseten CHP’yi de zorladı.
CHP bu zorlamayla yeniden şekillendi.
Bu süreçte bir sürü hassasiyet gibi parti içi muhalefette rafa kaldırıldı.
CHP’de ‘söz söyleme yeri’ olarak görülen ve ‘er meydanı’ olarak kabul edilen büyük kurultay bile bu yeni sürecin etkisinde gerçekleşti.
Son büyük kurultayda tüzüğün üç maddesi değiştirilerek Temmuz ayında yapılması planlanan Tüzük Kurultayı’nın hangi şartlarda yapılacağını da ortaya koydu.
CHP yüksek siyaseti Temmuz kurultayı ile yeni hazırlanan tüzüğü onaylayacak ve yeni sürece ilişkin meşruiyeti sağlamış olacak.
Biliyor ve kabul ediyoruz ki:
CHP değişti (!)
CHP’de eski çamlar bardak olurken elbette biz de yerimizde saymadık.
30 Mart yerel seçimleriyle yürürlüğe giren ve büyük-küçük belediyelerin iki ayağını bir pabuca sokan Büyükşehir Yasası’nın getirdiği idari yapılanma ve yönetim şekli karşısında kentsel ve kamusal haklarımızın ve kazanımların peşine düştük.