CHP’DE ‘PARTİ İÇİ DAYANIŞMA’ ÇAĞRISI
CHP dahil siyasi partilerin tamamında “Parti içi rekabet, kısır çekişme ve kavgalar bir kenara bırakılacak ve 2019’a odaklanılacak” algısı oturmuş durumda.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu geride bıraktığımız yıl içerisinde belediye başkanlarına, “Ülke bu durumdayken enerjimizi parti içi rekabete harcamayacağız. Ön seçim yapmayacağız, adaylarımızı atama usulüyle belirleyeceğiz. Sahaya inin, gidin halka kendinizi anlatın” açıklaması yapmıştı.
Biliyoruz ki bu süreçte CHP genel merkezi “Bırakın parti içi rekabeti, ön seçimi. Memleket elden gidiyor” politikaları üzerinde durmuş ve bu duruş CHP’nin önceliklerini değiştirmişti.
Değişimi kabul ederek (!) işine gücüne bakanların yanında, uzun süre ‘Ülkeyi kurtarmakla-CHP’yi kurtarmak’ arasına sıkışıp kalan parti içi muhalifler dahi bu süreçte CHP’nin kendisini tamamen Ak Parti’nin karşısına konumlandırmasını doğru bulmuşlardı.
Ak Parti’nin varlığı CHP açısından patolojik bir hale dönüşürken, CHP’nin de öncelikleri değişti.
Ne oldu?
Parti içi rekabet gitti, yerine ‘parti içi dayanışma’ geldi.
CHP Lideri Ak Parti’den kurtulmak isteyen herkesi CHP’ye davet ederken, kendi örgütlerine de dayanışma çağrısında bulundu.
CHP Liderinden parti içi dayanışmaya ilişkin en köşeli ve keskin açıklama yılın son gününe saatler kala, Adana il başkanlığı kongresinde geldi.
Adana’da parti içi dayanışmaya işaret ettiği açıklamasında Kılıçdaroğlu; Bir CHP’li çıkar ‘Ben ne olacağım?’ derse derhal CHP’den istifa etsin. Ne demek ben ne olacağım? Memleket hangi halde, ben ne olacağım anlayışı içindeler. Bunlara asla ve asla izin vermeyeceğim. Bizim kapımız bunlara kapalı. Ben ne olacağım diyen varsa, gitsinler öbür partiye orada zaten kimin ne olacağını onlar tayin ediyorlar. Oraya gitsinler. Biz ne olacağız, biz ne mücadelesi yapacağız. Biz hak mücadelesi yapıyoruz. Bizim mücadelemiz işçinin, çiftçinin, gazetecilerin, hapisteki milletvekillerinin mücadelesidir. Öyle ben ne olacağım, hangi listeye gireceğim, delege ne olacak? Delege hesabı yapanların partide işi yoktur. Parti içinde asla kavga istemiyorum. Birbirine sırtını dönen insanları istemiyorum. Birbirine sırtını dönenlerin hiçbirisi bu partide bir yere gelemeyecek” dedi.
Kılıçdaroğlu bununla da yetinmedi.
Bu anlayışı egemen kılacak çalışma başlatacaklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, tüzük kurultayına işaret etti. Kılıçdaroğlu açıklamasına şöyle devam etti:
“Kurultaydan sonra tüzük kurultayı yapacağız. Bir günde yapacağız. Herkesin her telden konuştuğu değil, herkesin aynı dili konuştuğu bir tüzük yapacağız. Bir kişi, bu partide bir kişi eğer bu davanın adamı değilse, bir davanın insanı değilse, Türkiye’yi biz nasıl çağdaş uygarlığa ulaştırırız. Gazi Mustafa Kemal’in bize emrettiği hedefe yönelmiyorsa bu partide işi yoktur. Hedefe yöneleceğiz, hedefe kilitleneceğiz”…
Genel başkanın ifade ettiği gibi, yeni bir tüzükle ‘herkesin aynı dili konuşması’ sağlanabilir mi (!) tüzüğe rağmen farklı dilleri konuşanlar ya da konuşmaya çalışanlar partiden afaroz edilirler mi?
Bilmiyoruz.
Açıklamalar ortada.
Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle “Ülke bu haldeyken (!)” kimse parti içi demokrasiden ve rekabetten falan bahsetmeyecek, kimse kavgaya tutuşmayacak.
Büyük ihtimal, kurultayın ardından yapılacak tüzük kongresi ile bu keskin ve köşeli kararların hepsi hükme bağlanacak.
Peki tüm bu kararlara itirazı olanlar ne yapacak?
Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği gibi, başka partilere mi gidecek?