CHP’de bugün yaşanan sorun, kimin ya da kimlerin seçileceği sorunu değildir.
Yani sorun kimin il başkanı olacağı, nasıl il başkanı seçileceği değildir.
CHP’de yerelde ve genelde yaşadığı sorun örgütlenme sorunudur.
Bunun ötesinde CHP’nin seçim başarısızlığının ve yüzde 25 oy oranına sabitlenmesinin altında da bu sorun yatmaktadır.
Bu sorunu bir kenarda tutarak (!) Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün’ün CHP örgütleri üzerindeki gücünü, Mürsel Alban’ın birçok belediye başkanı ve ilçe başkanlarının ortak adayı olmasını, Alban’ın karşısına birilerinin aday olmasını tartışmak, bizim açımızdan yersiz ve gereksiz tartışmalardır.
Hatta bunun ötesinde özensiz ve derinliksiz bir tartışmadır.
Bu tartışmanın içinde olmayışımızın nedeni yukarıda tanımlanan örgütlenme modeline ilişkin tespitimizdir. Asıl sorun ortayken, sorunu dönemsel olarak tartışmaya açanların, sorunu parti içi demokrasi ve hak arayışı olarak sunmasını bu nedenle kabul etmiyor, bunun bir parçası olmayı da reddediyoruz.
Sivil toplumdan ve ekonomik yaşamdan kopuk bir CHP’nin seçmen ve üye zıtlığı ortayken, üyelerin destek verebilecekleri alanlar ve kanallar sınırlıyken, bu sınır söylemlerin ötesine kadar taşmışken, il başkanının kim olacağını tartışmak siyasetten sayılamaz, sayılmadığı gibi bizi kendisine taraftar yapamaz.
CHP, siyasal varoluşun en büyük göstergeleri olan eylem, protesto ya da gösteri gibi siyasal katılım unsurlarını terk ederek siyasi anlamda yönsüz ve biçimsiz bir yola girmişken, örgütleri dışarıya kapılarını kapatmışken, belediye başkanlarının örgütler üzerindeki etkisi konuşmak ne kadar doğru?
Partinin gelirlerini oluşturan üye aidatlarından elde edilen gelir yüzde 0,5 oranında seyrederken, parti içi eğitim gibi siyasallaşma ve sosyalleşme aracı CHP yüksek siyaseti ve örgütleri tarafından etkili biçimde kullanılmazken, olası bir seçim başarısından söz edilebilir?
Daha çok adayın seçim yöntemi olarak anlaşılan ancak kendisini bir türlü yürürlüğe sokamayan, adayların ön seçimle belirlenme isteğini siyaseten formüle edemeyen CHP’de, parti içi demokrasiden kim ya da kimler söz edilebilir?
Ülke genelinde seçmenin büyük çoğunluğunun CHP’yi seküler insanların partisi olarak görmesinin nedeni ne?
Ak Parti’nin sosyal yardımlarının karşısında CHP’nin tercih ettiği bir örgütlenme modeli var mı?
Siyaseti önemsemeyi ve örgütsel imkânları kullanarak toplumu ikna etmeyi öngören bir siyaset şekli olarak tanımlanan sosyal demokrasiye uzak düşen yöntem ve uygulamalarla CHP, nereye gidebilir?
Bilinmelidir ki; her kongre sürecinde ve seçim öncesi aday belirleme sürecinde demokrasi adına ayranı kabaranların kangrene yakalanmış bir hastaya grip tedavisi uygulamak istemesini anlayışla karşılamak bizim açımızdan mümkün değildir.
Kulağını tıkayanlara karşın yinelemekte fayda var.
CHP’de bugün sorun kimin ya da kimlerin seçileceği, seçilecekleri kimin önereceği sorunu değildir.
CHP’de temel sorun örgütlenme modelindedir.
Tavandan tabana (!) örgütlenme modeli, CHP’nin baş belasıdır.
CHP’liler bugün yaşanan sorunun başlı başına bir örgütlenme sorunu olduğunu görmek zorundadır.
CHP’deki bu hastalıklı model, üşütmeden kaynaklı mesane ağrısı gibi, düzenli antibiyotik kullanımıyla tedavi edilemez.
Parti içi demokrasiyi, seçme seçilme konusundaki hak ve özgürlükleri sadece kongreler döneminde ve aday belirleme sürecinde hatırlayanlar, birilerini siyasete kurban vermekten vazgeçmeliler.
Eğer varsa (!) olduğu konusunda hiç şüphemiz olmamasına karşın kalıcı çözüm arayan CHP’liler örgütsel sorununun kaynağını kendi dışındaki faktörlerde görmek ve aramak tutkusundan vazgeçmelidir.
Bugün gelinen noktada CHP için örgütlenme modeli en önemli mesele olarak orta yerde durmaktadır.
Bu mesele ortada dururken, sorunu sadece parti içi demokrasi çerçevesine oturtmak isteyenlere sormak gerekir.
Tüm bunlar tek tek inşa edilirken, CHP bu hale gelir, devşirilirken siz seyretmenin ve sessiz kalmanın dışında ne yaptınız?
Hangi mazeretlerin ve gerekçelerin arkasına sığındınız?