Son haftalarda büyükşehir yasasının getirdiği yönetim şekliyle ilgili kaleme aldığımız yazılardan birisi de “Yasanın Getirdiği Sıkıntı” başlıklı yazıydı.
O yazıda işlerini bakanlıklar aracılığıyla halleden Ak Partili üç belediye hariç (!) ilçe belediye başkanlarının neredeyse tamamının büyükşehir yasası ile birlikte mülk ve gelir kaybettiği için isyan ettiğini vurgulamış, ancak bu isyanın henüz büyükşehir belediye meclisine ve meclis üyelerine henüz yansımadığını ifade etmiştik.
Çoğunluğunu CHP’lilerin oluşturduğu büyükşehir belediye meclisinin bu süreçte parti disiplini içerisinde hareket ettiğine dikkat çekmiş, şimdilik sorunların büyük meclise taşınmadığını, dolayısıyla tartışılmadığını dile getirmiştik.
Parti disiplininin şimdilik taşıma ve tartışmayı engellediğini belirtmiş, sorunlara karşı çözüm üretilmemesi halinde yani sorunların büyümesi ve ilçeler bazında hizmetin aksaması durumunda CHP’de sıkıntı yaşanabileceğini öne sürmüştük.
Böyle bir durumda gözlerin Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne ve Başkan Gürün’e çevrileceğini, Gürün’e meclis disiplini sağlayan örgütsel gücün o süreçte sorgulanabileceğini vurgulamıştık.
Başkan Gürün’e sağlanan siyasi sınırın gözden geçirileceğini de sözlerimize eklemiştik.
İlçe belediyelerinin ve belediye başkanlarının aksine, büyükşehir yasası ile birlikte mülk ve gelirle donatılan, tepeden tırnağa yetkilendirilen tek belediyenin Muğla Büyükşehir Belediyesi, tek Belediye Başkanı’nın da Dr. Osman Gürün olduğunu hatırlatmış, ilin her bir köşesine, her bir vatandaşına hizmet götürmede önceliğin ilçe belediyelerinin değil büyükşehir belediyesinin olduğunu ifade etmiştik.
Yazıya diğer köşe yazılarını aratmayacak ölçüde ileti geldi.
İletilerde; CHP’nin parti disiplininden kopmayacağı ve dolayısıyla böyle bir sürecin yaşanmayacağı yönünde görüşler aktarılmıştı.
İletilerde kısaca “Ey yazar sen canını sıkma, bu partiye bir şey olmaz” deniliyordu.
CHP’lilerin bir şey olmayacağı konusunda en ufak bir şüphesi yoktu.
İleti sahibi CHP’liler kendilerinden ve süreçten emindi.
Gönülleri rahattı.
Öyle bir şey olmayacaktı.
Onlara göre bizim yaptığımız felaket tellallığıydı.
Biz; husumet her nerede ise onu arayıp bulup köşemize taşıyor, ortalığı bulandırıyorduk.
Onlara göre biz sorun yaratabilme ihtimalinin peşinde koşuyorduk.
İletilere saygılıyız.
Kimse bizi sevmek, bizim gibi düşünmek ve takdir etmek zorunda değil.
Böyle bir şey yok.
Ya ne var?
Bir gerçek var ve o gerçeğe göre;
Gazeteci tavrı entelektüel tavırdan soyutlanamaz.
Parti içi demokrasinin,
Seçim başarısızlığının (!)
Hatta liderlik sorununun halının altına süpürüldüğü CHP’de, eğer birileri parti içi demokrasinin işletildiğine, seçimlerden başarıyla çıkıldığına, partide liderlik sorunu olmadığına inanıyorsa?
Sorun yoktur (!)
Adını halktan alan bir siyasi parti;
Hizmetin en temel prensibine halkı koyuyorsa (!)
Gerçekten sorun yoktur.
Ancak, hizmetin en temel prensibine ‘mazeretler’ yerleştirilirse (!)
İşte o zaman devreye gazeteciler girer…
Gazeteci sorar, sorgular ve görüşlerini toplumla paylaşır.
Bu süreçte parti disiplininin CHP’li yöneticiyi, belediye başkanını, meclis üyesini, delegeyi ve parti üyelerini bağlasa da CHP’ye oy veren tabanı ve sıradan seçmeni bağlayamayacağını belirterek sonlayalım…
Belediyeler ve belediye başkanları ‘yaz sezonunu atlattık’ diye sevine dursunlar, şimdi güz baharındayız.
Önümüz kara kış…