Gecenin karanlığında yanıp sönen şehrin ışıkları, yakamoz ve yosun kokusu. Her dilin konuşulduğu barışçıl bir kıyıda binlerce insan ellerinde meşaleler, tül gibi inmiş Bodrum karanlığını aydınlatıyor. Gözler bir yere odaklanmış sabırsızlıkla seferinden dönen bir balıkçıyı bekliyor. Bodrum’un karanlığa bürünmüş koyu mavi kıyısında Livaneli’nin evrensel melodisinde bürünmüş Paul Eluard’ın bir şiiri yankılanıyor.
***
Okul defterlerime, sırama ağaçlara yazarım adını/ Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara/ Toplara tüfeklere, kralların tacına yazarım adını/ En güzel gecelere, günün ak ekmeğine, nişanlı mevsimlere/ Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına, gölge değirmenine / Uyanmış patikaya, serilip giden yola ve hıncahınç meydanlara yazarım adını. Bir tek sözün şevkiyle, dönüyorum hayata/ Senin için doğmuşum, seni haykırmaya “Ey Özgürlük”…
Paul Eluard, Melih Cevdet Anday, Orhan Veli Kanık, Zülfü Livaneli ve meydanı dolduranların yüreklerde bir kırlangıç sevinci.
***
Balıkçı seferinden döndü. Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon özgürlüğüne, mavisine yeniden kavuştu. Artık Kocadon’un siyasi hayatı “M.Ö ve M.S” olmak üzere iki ayrı bölümde ele almamız gerekecek. Algı karmaşası oluşmadan hemen belirtelim. Bu yazıda yer alan M.Ö ve M.S tanımlaması milattan önce ve milattan sonra anlamını taşımıyor. Burada kast ettiğimiz “M” Mahpusluk dönemini anlatıyor. Kocadon; Mahpusluktan önce (M.Ö) bir siyasetçiydi, ancak mahpusluktan sonra (M.S) Kocadon bir lider oldu.
***
Kocadon’un tahliye kararı tüm kamuoyunda olduğu gibi gazetelerin haber merkezlerini sevince boğdu. Onu yakından tanıyan gazeteciler olarak Kocadon’un suçlu olabileceği ihtimalini hiç düşünmemiştik. Sonuçta Kocadon yargıda aklandı. Büyük bir konvoy eşliğinde cezaevinden Bodrum’a uzanan yolculuğunda onu yakalamak istiyorduk. Şehrin merkezinde yer alan Cumhuriyet Meydanı’nda Atatürk Anıtı’nda beklemeye başladık. Onu belki de hiç tanımayan yüzlerce Muğlalı’da Kocadon’u çoluk çocuk bekliyordu. Konvoya öncülük eden araçlara “Geçmiş Olsun” diye bağrıyor, elleriyle zafer işareti gönderiyorlardı. Araçlarda bulunanlar hiç tanımadıkları insanların yürekten gelen samimi mesajlarını karşılıksız bırakmıyor, onlarda “Sağolun” diyerek, kornalarına basa basa heykelin önünden geçiyorlardı. Kocadon’u görüntülemek için elimde fotoğraf makinası ile beklerken hemen yanımda bir aile belirdi. Bebek arabasındaki kız çocuğu meraklı gözlerle olanı biteni anlamaya çalışırken baba sol eliyle eşini dürttü, sağ elini yumruk yapıp, araç içindeki Kocadon’a şöyle seslendi. “Aslanım Kocadon”.
***
Beyaz bir mercedes’te Kocadon, bize bir selam vererek gözden kaybolurken, “Aslanım Kocadon” diyen aileye yanaştım ve Kocadon’u tanıyıp tanımadıklarını sordum. Yanıt çok netti. Kocadon’u tanımıyorlardı. “Aslanım Kocadon” dediğini hatırlattım ailenin reisine. Adam “Kocadon yapmaz öyle şey, o dürüst adamdır. Zaten varlıklı bir adam, neden böyle bir şey yapsın. Adalet yerini buldu ve Kocadon artık bir lider oldu” diye cevapladı sorularımı. Kendi kendime “Bu halk kendi liderini kendisi yaratıyor” diye mırıldanarak gazetenin yolunu tuttum.
***
Kocadon; siyasetçi olarak girdiği mahpusluktan bir lider olarak çıktı. Sevgili Mehmet bunun farkında mı ? bilmiyoruz ama Kocadon hakkında oluşan toplumsal algı bugün aynen böyle. Bodrumlu bir siyasetçi olarak Kocadon, Mahpusluktan Önce (M.Ö) popüler bir siyasetçi olarak kabul görüyor, ideolojisi ve derinliği tartışılıyordu. Ancak Mahpusluktan Sonra (M.S) Kocadon siyasi bir fenomene ve bir lidere dönüştü. Bu mahpuslukta bir şey var! Bu mahpusluk meselesi siyasetçisine kıdem, rutbe ve derinlik kazandırıyor. İyi bir siyasetçi ve lider olmak için galiba birkaç kez içeri girip çıkmak gerekiyor. Kocadon, elleri kelepçeli bir şekilde götürüldüğü Bodrum meydanına beyaz gömleği ile yargı önünde aklanarak geri döndü. Bize göre; “Balıkçı çıktığı seferden ağlarında bu toprağın bereketi ile geri döndü”. Geçmiş olsun Mehmedim.