Başka bir milletin tarihinde bir çiçeğin adıyla anılan bir devri yok. Osmanlı tarihinde 1718-1730 yılları arasına Lâle Devri deniliyor. Bu yıllar “Devlet-i Ebed Müddet”in çöküş devrine denk düşüyor. Lâle Devri kendini iyice hissettiren Osmanlı çöküşünün ayak sesleri olarak nitelendiriliyor. Osmanlı’da Lâle Devri, devletin her alanda gerilemeye başladığı ve yeni çözüm arayışlarının tartışıldığı bir dönem. Osmanlı ıslahatlarını taklitçilik düzeyinde bırakır. 30 yaşlarında tahta çıkan III. Ahmed dönemidir ve ülkede sosyal ve ekonomik durgunluk başlamıştır. Yeni seçilen sadrazam Damat İbrahim Paşa topluma yeni bir ruh ve heyecan aşılama ihtiyacı duyar ve tarihimizde bir çiçeğin adıyla anılan o meşhur dönemi Lâle Devri’ni başlatır. Ardında da kapitülasyonlar gelecektir. Lale Devri, Osmanlı’nın ideolojik, siyasal ve kültürel anlamda sömürgeleşmesinin ilk adımıdır. Damat İbrahim Paşa, “Halkı aldatacak nesneler lazımdır” diyerek İstanbul’un çeşitli semtlerinde atlı karıncalar, dönme dolaplar, beşikler, salıncaklar kurdurmakla işe başlar. İki ay gibi kısa sürede sayıları yüzü aşan köşkler ve bu köşklerin çevresine lâle bahçeleri yaptırır. Halkın sosyal ve ekonomik sıkıntılar içerisinde yaşadığı bir dönemde, her yere Kasr-ı Şahaneler ve bahçelerine laleler dikilir. O dönem İstanbul’da 234 çeşit lâle yetiştirilir, en güzelini yetiştirenlere kese kese altınlar bile verilir. Bu ödüllendirme türü öyle bir hal alır ki; bir tek cins lale soğanı 500 ila 1000 altına satılır. Bu savurganlığın, lüks ve israfın faturası ise vergilerle milletin sırtına yüklenir. Piyasaya düşük ayarlı akçe sürülür, ekonomi alt üst olur. Toplanan vergiler hayat standartlarının yükseltilmesi yerine, sarayın ve saray çevresine kümelenmiş menfaat gruplarının giderlerine harcanır. Milletin malı eş, dost arasında adeta yağmalanır. Lâle Devri’nde yapılan yenilikler ve imar hareketleri, halkın sosyal ihtiyaçlarını gidermek ve sorunlara çözüm olmaktan uzaktır. Tüm bu süreçte Osmanlı Aristokratları gülüp eğlenerek hayatın tadını çıkarır. Çöküş Lâle Devri ile başlar, ardından halkın nefretini ve tükenen sabrının öfkeye dönüşmesi ile sosyal bir patlama, “Patrona Halil” isyanı patlak verir. İsyanın sonucu hazindir. İsyancılar, başta sadrazam, onun damatları, şeyhülislam, kaptan-ı derya, sedaret kethüdası olmak üzere 37 kişinin kellesini ister. Padişah, damadı Sadrazam İbrahim Paşayı boğdurtarak cesedini isyancılara gönderir. Fakat isyancılar bununla yetinmez, padişahın da tahttan inmesini ister. Sonuç olarak devlet idaresini damadı sadrazam İbrahim Paşa’ya kaptıran padişah, bu hatasını tahttan indirilmekle öder ve Osmanlı’nın “Çöküş Dönemi” başlar.
***
“Bu yazı nereden çıktı” merakını giderelim. CHP’nin çınarlarından bir büyüğümüzü Atatürk Heykeli ve Valilik manzaralı banklarda otururken gördüm. Selam verip geçecektim ki bana seslendi. Elini öptüm, yanına oturdum ve yaşlı kurt başladı konuşmaya. “Gel bakam bizim oğlan, iki beşlik bozalım”. Kendisi gibi koyu CHP’li olan rahmetli babam Cemil Altınsoy’dan bahsettik, annemin vefatı derken beni niye durdurduğunu anlamamı sağlayan şu konuşmayı yaptı.
“Yazıp, çiziyorsunuz Özcan’la, yazılarınızı kahvede okuyorum ve çok üzülüyorum. Böyle olmamalıydı. Gidişimiz iyi değil, birkaç kez uyarılarda bulunduk, bizi dinleyen yok. Bizi ‘el yasırı’ görüyorlar ki bir büyük olarak lafımız, sözümüz dinlenmiyor. Hiç böyle olacağı aklımızdan geçmezdi, Başkan’a kızıyorum. Artık kimseyi de dinlemiyormuş! Halkı dinlemeyen, teşkilatını dinlemeyen siyasetçinin sonu hüsrandır. Evlat ben sana bir timsal vereyim. Bak çocuk; ‘Osmanlı’nın çöküşü Lale Devri ile başladı! Osman’ın çöküşü de bu laleler ile başlayacak!’ yabana atma şu amcanın dediğini”…..
***
Kent Yazıları’nda günlerdir Muğla Üniversitesi ile ilgili yazıları kaleme aldık. Bu yoğunluğun ardından oradakilerde insan evladı hiç olmazsa birkaç gün rahat nefes alsınlar! Araya başka türde yazılar koyalım diye düşünüyordum. Yaşlı Kurt, CHP’li büyüğümüz tam zamanın da yetişti. Kent Yazıları’nda kentin park ve bahçelerine dikilen “Laleler” ile ilgili bir yazı kaleme almayı düşünmemiştim. Zaten ortada herkese yetecek kadar lale ve ironi varken böyle bir yazıyı kaleme almak gereksizdi. Ancak yaşlı kurt bir CHP’li (adı bizde saklı) ile yaptığım ve yukarıda sizlere aktardığım konuşmanın ardından “Lalelerin çalındığını açıklayanlar, çalınan lalelerin peşine düşenler, lalelerin yenisini dikenler, sökenler bu amcanın tespiti ile başka bir anlama büründü. Muğla’da “bir çiçeğin adıyla anılan bir devir mi başladı?” diye düşünmekten kendimi alamadım.