Gazeteci İlhan Selçuk, 2009’un Kasım ayında Cumhuriyet Gazetesi’ndeki Pencere’sinde Hababam Sınıfını kaleme aldığı yazıda; “Türkiye’nin gerçeği içinde ortaöğretim hayatını mizah edebiyatında klasikleştiren bir eserdir Hababam Sınıfı. Köy gerçeği, Anadolu gerçeği, İstanbul gerçeği diye yürüyor edebiyatımız, görülüyor ki bir de Hababam Sınıfı gerçeği var” ifadelerini kullandığı günden bu yana şöyle düşünüyorum:
“Türk Edebiyatı; İstanbul Edebiyatı ve Anadolu Edebiyatı üzerine oluşuyor ve şekilleniyor olsa da bir üçüncüsü daha var. O da Hababam Edebiyatı”.
Şahsi fikrim şu;
Eğer bir gün, bir şekilde edebiyatın içinde var olmak istersem (!)
‘Hababam Edebiyatı’nın içinde yer almak isterim.
Tıpkı ‘Akdeniz Yüzlü Sinema’nın en seçkin örneği olan Dondurmam Gaymak filminde yer aldığım gibi.
Yerimi biliyorum.
Benim yerim orada,
Hababam’da…
Bana yakışan bu.
Eğer karar verir yola çıkarsam (!)
Ustalara selam çakıp,
Minos kültürünü ve arketip imgeleri cebime sokup,
Öyle giderim.
Gider miyim?
Belki bir gün giderim.
En azından gitmeyi deneyebilirim.
Şimdi?
Şimdi ‘kuluçka’ dönemindeyim.
Günlük yazıyor olmak (!)
Yazma ihtiyacımı karşıladığı için mi?
Yoksa içimdeki editörü bir türlü geçemediğim için mi?
Bilmiyorum.
Henüz beni o tarafa (!)
Hababam tarafına geçirecek iki çalışmanın yazımı bitmiş, bohçası bağlanmış olmasına karşın henüz basım işine giremedim.
Girer miyim?
Belki bir gün girerim.
Siyasetin soğuk yüzünü ve yükünü bir kenara koyup,
Mizahın sıcak yüzüne gitmeyi başarabilirim.
Zira hiçbir sanat kaygısı gütmeden sabahtan akşama mizah yüküyle yol alan bu kentin mizahını herkes bilsin isterim.
***
Bu köşede yer alan içeriklerin sosyal medya üzerindeki paylaşımlarına yapılan yorumlarla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluk, yorum yapan kişilere aittir. Köşe yazısının yazılı ve görsel yayın kurumlarında ve internet medyasında izinsiz kullanımı yasaktır.